YÖDAK’a başkan oldu ama!

Tam bir KKTC klasiği…

Artık şaşırmıyoruz bile böyle şeylere!

Hani Hüseyin Gökçekuş görevden alındı ya…

Aynı gün yerine Akıle Sarıoğlu Büke atanmıştı!

Sayın Akıncı’nın yeni atadığı YÖDAK başkanı…

Cumhurbaşkanı kendisini atadı ama!

Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmayınca atama resmen gerçekleşmedi…

Akıle hanım şu anda orada atanmamış bir Baykan olarak oturuyor!

Gayri resmi yani…

Haliyle atama olmayınca maaş da yok!

İki aydır maaş da alamıyor yeni başkanımız…

KKTC klasiği dedik ya…

Bakanlar Kurulu böyle önemli bir atamayı sümen altında unutmuş olabilir mi!

Bize göre unutmamıştır…

Aksine sanki de bir misilleme kokusu var burada!

Belki de Cumhurbaşkanı Akıncı kendilerine danışmadan bu atamayı yapmak istediği içindir…

Ya da hükümetin Saray’a gönderdiği müdür atamaları fazla bekletildiği için!

Göze göz misali…

Kısasa kısas!

Buda demektir ki Saray ve Hükümet arası zaten nane limon…

Çatlak daha da büyüyor!

Başbakan Hüseyin Özgürgün Cumhurbaşkanın partiler toplantısına icabet etmediği için Akıncı buna sitem etmişti…

Önemli başka işleri var diye!

Lüzumsuz tartışmalar bunlar…

Akıncı davet eder, parti bir temsilcisini göndedir!

Başkan gidecek diye bir kural mı var…

Bunu kinayeli olarak kamuoyuna duyurmaya ne gerek var ki!

Sonra hükümet bir açıklama yapar…

Ya da atamak istediğin YÖDAK başkanı meselesini sürüncemeye bırakır!

Al sana yeni bir kriz…

Olan işini gücünü bırakıp memleketine hizmet etmeye gelen değerli bir insana olur!

Filler tepişir, çimenler ezilir misali…

Kıbrıs Türkü bu anlamsız çatışmalardan bıkmıştır artık…

Siyasetin olduğu her yerde verimsizlik, icraatsızlık ve başarısızlık baş göstermiştir!

Toplumsal menfaatler bir yana bırakılmış, bireysel ve partisel kazamınlar ön plana çıkarılmış olan da toplumun kendisine olmuştur…

Çünkü siyasilerin çoğunun tuzu kurudur da!

Devletinden hizmet bekleyenin değil işte…

Dokunmayın garibanın odun sobasına…

Özellikle akşamları…

Uzun süre içeride kaldıktan sonra fark ediyor insan!

Genzindeki acımsı kokuyu…

Havadaki dumanın marifeti bu!

Havlar soğuk, elektrik fiyatları çıldırdı ya…

Ya şömine ya da odun sobaları yanıyor artık!

Şömine yakanlar aslında ısınmıyor çünkü başka elektrikli aletler de çalışıyor evde, biraz görsellik anlayacağınız…

Hani şu şarap ve şömine keyfi meselesi!

Ama bakın odun sobası yakanlarda ikinci bir ısıtma cihazı çalışmaz çünkü sadece önünü değil bütün odayı ısıttığı için…

Şimdi bazı yazılanlara bakınca insanın içi acıyor!

Sanki çatıdan duman sadece odun sobasından çıkıyor gibi yorumlar yapılıyor…

Kıbrıs Türkü böyle geleneklere filan alışık değilmiş gibi laflar ortaya atılıyor!

Açıkça söyleyemiyorlar;

Türkiyeliler geldi, odun sobası yakmaya başladı ve bundan rahatsız olduk diye…

Irkçılığın daniskasıdır bu!

Kim ne derse desin…

Bu karar çok tartışılacak ama…

Önce söylenti ile başladı…

Dünden itibaren gerçek oldu!

Bakanlar Kurulu 16 Şubat tarihinden 15 Haziran tarihine kadar mesai saatlerini 08.00-17.00 olarak belirledi…

Buna ilk tepkiyi sendikalar verecek!

Sonra da sendikalar, bu kesin…

Ama bize göre de doğru karardır bu, en azından kış aylarında!

Zaten kamu çalışanlarının önemli bir kesimi hiç ir mesai saatlerine uymuyor ama bize gelen bilgilere göre şimdi denetim daha fazla olacak…

İkinci iş yapanlar için elbette kötü haber ama vatandaşa hizmet için düşünüldüyse ve gerçekten denetimler ciddi olarak yapılacaksa ülke yararına olacaktır düşüncesindeyiz!

PKK terör örgütü değil mi!

Mağusa’da iki kişi evlerinde PKK bayrak ve kitaplarıyla yakalandılar…

Bazı yorumcular buna fena kızıp Türkiye eşleştirmesi yapmaya kalktılar!

Yani bunlara göre PKK bayrağı ve kitapları serbest olmalı düşüncesi hakim…

İnsanın aklı mizanı almıyor!

Türkiye’de 50 binden fazla insanı katleden, askeri ve polisi bombalayan bir suç örgütüne KKTC’de bu denli sahip çıkılabiliyor…

Hem de burada da terör örgütü olarak ilan edildiği halde!

Bunun adına da demokrasi ve düşünce özgürlüğü diyenler var…

Hangi aklı hizmet ediyorlarsa artık!

Türkeş bilmecesi!

Perde gerisinde bir şeyler oluyor ve bizim haberimiz yok…

Örneğin Serdar Denktaş nerede, niçin tatilini bu kadar uzattı!

Söylenti çok…

Sonra Tuğrul Türkeş meselesi!

Serdar Denktaş kendisi ile görüşmek için Ankara’ya gitti, ziyaret iptal oldu ve Denktaş da yurt dışına uçtu, ama resmi bir açıklama yok…

Şimdi diyebilirsiniz ki özel hayatıdır kime ne!

Değil işte, devletin tepesindekilerin özel hayatı filan yoktur…

Başka konu;

Tuğrul Türkeş önceki gün KKTC’ye gelecekti!

Sonra bir haber, bu ziyaret de iptal edildi…

Serdar Denktaş yok da ondan mı!

Ya da Denktaş Ankara’da kendisiyle görüşmeyen Türkeş’e bir misilleme yapıp adaya gelmeyi geciktirdi mi…

Evcilik oyunu gibi oldu değil mi!

"Gözlerini kapatana kadar..."

“Şu evlere bak, bunların hepsi bir zamanlar yeniydi.

Ya bu araba? pırıl pırıldı.

Oturduğum koltuk, yattığım yatak, dinlediğim müzik, kıçımdaki pantolon, her şeyi boş ver, sen bile böyle değildin.

Dünyaya gözünü açtığın an bir ilktin. Süt kokan bir canlıydın. Tabii ki zaman hiç bir zaman durmaz ve akıp gider.

Günler geçer, saatler hiç geriye dönmeksizin sonraya koşturur. Bir de bakarsın; değişmişsin, olgunlaşmışsın fakat çok geçmeden bu defa da tamamen demode kaldığını fark edersin. Eskimişsin. Aynaya baktığında bile artık farklı birini görmeye başlarsın. Bir şeyler deneyerek bu gidişe müdahale etmeye kalkışırsın. Örneğin sabah akşam koşarsın; daha az yersin; sigarayı, içkiyi bırakırsın; yoga yaparsın veya son çare olarak genç bir aşık bulursun ama sonuç hep aynı...

Vücudun artık eskimiş bir palto gibi ağırlık yapmaya, yerçekimi seni daha da bir kendine doğru çekmeye başlar, ta ki yeniden doğmak üzere gözlerini kapatana kadar.

(Mete HATAY)