Ne olduğunu anlamadığımız bir ruh hali içerisinde bayramı geride bıraktık.
Eğer yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu hissiniz varsa, anlamlandıramadığınız veya kendinizle çeliştiğinize inandığınız bir ruh hali içindeyseniz bilin ki etrafınızda veya hayatınızda yolunda gitmeyen bir şeyler olabilir.
Elbette sorumluluk alıp kendinizi değerlendirin. Ancak her zaman yaşamınızda yolunda gitmeyenlerden dolayı yaşanan anlamlandırılamayan ruh halleri ve düzensizliklerin sorumlusu siz olmayabilirsiniz.
Örneğin mecbur kaldığınız bir şeylere maruz bırakılıyorsanız, bunu mantığa büründürmeye çalışarak kendinizi ruhsal olarak savunuyor olabilirsiniz. Keşfetmek biraz zamanınızı alsa da eninde sonunda ondan kurtulma arzusuna kavuşacaksınız.Ve nedenin siz mi yoksa dış etkenler mi olduğunu anlayacaksınız. Freud’un savunma mekanizmaları tezini bilmeyeniniz yoktur. Psikolojik sağlamlığı tam olan kişiler de savunma mekanizmalarını kullanarak bilişsel, duysal ve düşünsel sağlıklarını gözden geçirmek için kendilerine farkında olarak ya da olmayarak alan yaratırlar.
Bu memlekette sürekli bunu yapan bizlerin, oldukça başarılı savunma sistemlerimiz olduğu açıktır.
***
Şimdi sırada ne mi var?
Tabii ki seçimler.
Güya ekonomik önlemler çok iyi şekilde ilerliyormuş! Güya memleket hali çok iyiymiş! Güya her şey yolunda gidiyormuş!…
Duyuyorsunuz, görüyorsunuzdur.
Yukarda bahse konu savunma mekanizmalarımız bu nedenle aktif. Hayatımızı yoluna sokmak için üstün bir çaba gösteriyor ve yine de başarılı olamıyorsak bir es verin ve gözlemleyin… Galiba sorun bizim başarısız bir hayatla baş etme sorunumuz değil sadece bu olumsuz ruh halimiz!
***
Bayramda yollara sokaklara bir baktım:Hakikaten her taraf bomboş.Memleketten 150.000 kişinin üzerinde insanın gitmiş olması bizi neredeyse biz bize bıraktı. Gittiğimiz mekanlarda belli başlı yabancılar var onlarda belli ki GİDEMİYORLAR.Genelde ekonomik nedenlerden dolayı; belki de yasal... İşte bu nedenle bir biz kaldık bir de onlar. Haliyle esnafın kan ağlaması çok normal, çünkü meteliğe kurşun atanlarla ne olacağını bilmediği için temkinli davranmak zorunda kalan biz Kıbrıslılar adada çaresiz bir şekilde bekliyoruz.
Geldik mi benim her zaman söylediğime?“Gidecek yeri olanlar ve gidebilenler kaçıyor. Gidecek bir yeri olmayanlar ve anayurdu burası olanlarsa kalakalıyoruz.”
Herkes kendi kabuğunda şu sıralar. Kendi çatısının altına giriyor. Ve kalakalıyor!
***
Şimdi bakalım bizi bize getirmek için seçime doğru ne gibi parlak fikirler ortaya atılacak. Ve bu parlak fikirler ne kadar uygulanabilir olacak.
Esasen bu süreçten hükümet ve hükümet etmeyi planlayanlar ne kadar ders çıkarmışlar?
***
Sessiz bekleyiş hâkim.
Beni en çok korkutan önümüzde kaybedilecek minimum 5 yılın olması. Yeni yetişen nesillerin kaybı demek bu. İlk ve orta öğretimden tutunuz, lokomotif sektör olarak değerlendirilen yükseköğrenime kadar görülecek zarar, kayıp bir jenerasyonu beraberinde getirirken çok iyi planlamamız gerektiğini her fırsatta dile getirdiğimiz insan kaynağımızı da yetiştiremememize neden olacak tüm diğer negatif koşullara ek olarak.
Yabancı öğrenciler mi?
Siz evladınızın nasıl bir ülkede mesleki eğitimini almasını istersiniz? Elbette gelişmiş ve gözü geleceğe bakanda değil mi?
Yabancı öğrenciler de velileri de aynen böyle düşünmüyor mudur?
Geleceğini şekillendirecek mesleklerini seçerken alacakları diplomaya ek olarak yükseköğrenim yaşamlarını nerede geçireceklerini sorgulayacaklar ve bu hususta pek davetkar ve cazip görünmediğimiz açık…
Ne acıdır ki bunları düşünemeden güya plan yaptığını zanneden siyasilerle dolu olan bu ülkede şimdi bir seçim telaşı başlayacak. Çok civcivli bir seçim dönemi geçireceğimizi düşünmüyorum.Şunun şurasında kalan birkaç aylık süreçte sessiz sedasız biraz da utanç ve korku içinde gelecek seçime siyasiler. Hükümet edenler daha da mahcup olacaklar çünkü daha çok eleştiriye maruz kalacaklar.
Sonuç ne olursa olsun daha iyiye bir gidiş beklememiz gerektiğini biz çoktan öğrendik!
Bin bir numarayla, asla sonunu getiremedikleri verdikleri sözlerle bizleri kendi istekleri doğrultusunda evriltmeye çalışan siyasetçilerin karman çorman demokrasisine alıştık demek, bu böyle gidecek demek olmamalı.
Uyanış elbette gerçekleşmeli. Yoksa yokoluş bize beklenenden bile daha yakın olacak.
Ne dersiniz?
Dr. Çiğdem DÜRÜST