Girişi soğuk bir fıkra ile yapalım.
Depremde bina yıkılmış. Savcı kumu çağırıp “Seni tutuklatacağım” demiş. Kum, “Ben binada dolgu malzemesiyim. Suçum yok. Suçlu çimento” demiş.
Savcı kumu ifade vermeye çağırıp yine aynı sözü söylemiş. Çimento, “Benim görevim kumu tutmaktır. Binayı demir tutar. Suçum yok” deyip gitmiş.
Savcı son olarak demiri ifadeye çağırıp “Tutuklanacaksınız” demiş. Demir gayet rahat biçimde, “Ben olay mahallinde yoktum Sayın Savcı. Beni tutuklayamazsınız” demiş.
Fıkranın attığı taşın nereye gittiğini size bırakıyorum.
ISIAS Otel davasının 3.duruşması 12 haziran Çarşamba günü .
Türkiyede 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremde Adıyamanda ISIAS Otelde hayatını kaybeden Şampiyon Melekler ve tur rehberleri için aileleri tarafından verilen adalet mücadelesi devam edecek.Biz de adaletin tecellisi için onların yanında durmaya yazmaya konuşmaya devam edeceğiz.
İsterseniz Türkiyede bundan önce yaşanan depremleri ve yargının bu yöndeki kararlarını hatırlayalım.
1999’da Gölcük depreminde çok sayıda konut ve işyeri yerle bir olmuş. İnsanlar maddi ve manevi bakımdan kayıplara uğramışlardı.
Hukuk işletildi mi? Bu binaları kalitesiz, plansız, hesapsız, ölçüsüz inşa edenler mahkeme önüne çıkarıldı mı? Bildiğim kadarıyla yüzde 99’undan hiçbir hesap sorulmadı.
Bir binayı sadece müteahhit yapmaz. Ona bu işi yapma izni verenler, kontrolörler, oturma izni verenler de sorumludur. Hiçbirine ceza verilmedi…
Sadece Türkiyede değil, Doğu tipi, feodal yapılı toplumlarda ne yazık ki hukuk sadece zenginler mağdur olduğunda işler gibi görünüyor ki bu görüntü oldukça kötü ve vicdanları yaralayan tipte.
Garibanlar mahkemeye dilekçe vermekten, avukata gitmekten bile uzak dururlar. Zira bu işler çok para gerektirir. Ayrıca en basit mağduriyette bile karar süreci yıllar alır. Duruşmalar ötelenir de ötelenir. Her duruşmada karşınıza ayrı bir yargıç çıkması da cabasıdır.
En basit davalarda bile adaletin hep çok geç tecelli ettiğine birçok kez şahit olmuşuzdur.
Son 30 yıl içinde binlerce deprem haberi izledik, yüzlerce makale okuduk.Uzmanların uyarılarını dinledik.Değişen bir şey oldu mu? Bence olmadı…
1999 yılının 17 Ağustos ve 12 Kasım günlerinde meydana gelen şiddetli iki depremi daha dün gibi hatırlıyorum. Bolu şehri de Düzce, Sakarya, Kocaeli ve Yalova gibi allak bullak olmuştu. Kimin ne dediği ne yaptığı belli değildi. Tam bir kargaşa hali vardı.Depremler konusunda söylenen yada yazılıp çizilenlerin tam tersi vardı sahada.
Bu kötü durum 2-3 ay devam etti. Daha sonra her şey unutuldu.
30 Ekim 2020 günü İzmir’de meydana gelen depremde tuzla buz un olan sahte binaları dijital teknoloji sayesinde an ve an izledik. Bir kez daha gördük ki: Biz asla akıllanmıyoruz. Yaşantımızda hiçbir şey değişmiyor.
Hiçbir teknik eğitimi olmayan paragöz yapsatçıların inşa ettiği makyajlı binalar yerle bir oldu.
Deprem dede lakaplı Ahmet Mete ışıkara depreme ne kadar hazırlıklı olunduğunu bir konuşmasında şu örnekle anlatmıştı.
İstanbulda Bakırköy ilköğretim ilkokulunda çocuklar ve öğretmenler teneffüsteyken deprem alarmına basılıyor. Bunun üzerine çocuklar ve öğretmenler koşarak sınıflarına girip sıranın altına saklanmıştı.
Bir başka örnek daha vereyim.Birinci Nihat Erim hükümetinin İmar ve İskân Bakanı Selahattin Babüroğlu bir hatırasını şöyle anlatıyor:
“Dışarıdan 1. Nihat Erim Hükümetine İmar ve İskân Bakanı seçildim. 23 Nisan 1971 günü Erzurum’dan Erzincan’a otomobille geldim. Fırat’ın güneyinde ve fay hattının güneyinde çok katlı binaları gördüm. Ankara’ya döndüğümde, İmar ve Planlama Genel Müdürü Halim Emin Karahasanoğlu’na neden Fırat’ın güneyinde çok katlı bina yapılmasına izin verildiğini sordum. Bana, Efendim belediyesine sorduk; “Biz fay hattını Belediye Encümeni kararı ile Fırat”ın daha güneyine aldık? Yanıtını verdi” dedi.”
Kahramanmaraş Adıyaman depreminde Deprem bölgesinde 75 bin kadar binanın imar affından yararlandğı söyledi.
Mesela insan olsa anlarım çünkü insan pişman olur imana gelir kendini düzeltir.
Ama İmar affını anlamak mümkün değil. Çünkü çürük ,ruhsatsız ,dayanımı yetersiz ya da hasarlı betonun pişman olma, yada kendini düzeltme şansı yok. 500 ‘den fazla fay ,18 aktif fay hattı olan bir ülkede ise bu çok ağır bir suç.
Satın alınan, inşa edilen sonrada altında kalınan mülkün sahibi halktır.Halk deprem bilinci dediğimiz bilince erişmelidir. Bir ülkenin, bir kentin halkı yeterince deprem kültürü yoksa o kenti depreme hazırlayamazsınız.
Tek isteği tekrar seçilmek olan Belediye Başkanı arkasını döner sizde 5 tane kaçak kat çıkarsınız ama bilin ki birgün çıktığınız o katlar altında kalır herşeyinizi kaybedersiniz.
Son olarak kıssadan hisse ile bitirelim.
Çocuk, babasına sormuş:
−Allah Dede, Türkiye’yi neden sık sık sallıyor?
Babası gülümseyerek yanıt vermiş:
−Türk, uyan diye!..