Tabana ninni
Malumu âliniz, ciddi meseleleri, gayet ciddi veriler ve yaklaşımlarla ele alan yazı tarzıyla muhitinde ünlenen bir köşe yazarı olarak, tüm eserlerimde olduğu gibi, koalisyon pazarlıkları sürecini de yaratıcı yaklaşımlar ışığında ele almak dışında bir seçeneğimin olabileceği asla düşünülemez.
Büyük Türk Düşünürü Cem Yılmaz, “Kadın İkna Etmek İçin Yaratılmış” adlı eserini bilmeyen varsa bu çalışmamı hemen okumaktan vazgeçmeli veya Youtube ablamıza tırnak içindeki eser adını yazıp izledikten sonra okumaya devam etmeli.
Büyük düşünür Cem Yılmaz, toplumsal cinsiyet eşitliği ve rolleri meselesini ele aldığı külteserinde, kadının ikna etmek için yaratıldığını, erkeğin ise ikna olmak için yaratıldığı çözümlemesini yapar.
Erkeğin yalan söyleyemediği için yakalandığını ele alır. Yalan konusundaki paradoksu ustalıkla ele alan düşünür, “Yalancı, yalan söyleyemeyen adama denir, söyleyemeyen yakalanır yalancı olur” der.
Kız çocuklarının ebeveynler tarafından sıkı takipte oldukları için mekanizmanın geliştiğini, ikna edici bahane, mazeret üretme konusundaki yeteneklerinin “masterdegree” düzeyinde olduğunu örneklerle izah eder büyük Türk düşünürü Cem Yılmaz.
“Bu mekanizmayı 3 yaşında çalıştıranla, 28 yaşına kadar hiç kullanmayan adam aynı düzeyde olur mu” diye sorar. Erkeğin ‘naif’ yapısı ile kadının ‘grift’ yapısının mukayese kabul etmediğini örnekler. Verdiği müthiş örnekle, erkeğin soruya soru ile yanıt verdiğine dikkatleri çeker.
Bir erkeğe “Bilmem hangi otelin lobisinde sarışın bir kadınla görmüşler seni” dendiği zaman, savunmaya geçip “Kim söyledi?” yanıtını vermesini erkeğin yalan konusundaki yeteneklerinin gelişmemesine bağlar. Erkeğin vakit kazanma gayretinin bu denli ucuzunun “Hangi otel?” sorusuyla devam ettiğini öyküler.
Bu felsefi çerçeveyi çizdikten sonra esas meseleyi farklı veçheleriyle ele alabilecek tabanı da tesis etmiş olduk. Şimdi buyurun ana yemeğe!
Hangi slogan?
Öntaç Düzgün’ün yazdığı kadarıyla ve Poli’den okuduğum şekliyle “1PartiVar!” slogan ve konseptinin arkasındaki beyinÖmer Merih Nedimoğlu ağabeyimiz.
Partilerin oluşturduğu kendilerine karşı güvensizlik ortamını tersine çevirmek maksatları bakımından oturtulan propaganda konsepti epey bir tutmuş, hatta Genel Başkan Özkan Yorgancıoğlu’nun bizzat bana PARTY TIME’da ifade buyurdukları üzere, kendilerine bu slogan tek alternatif olarak takdim de edilmiş, zat-ı hazretleri de ilk görüşte çok beğenmiş, onaylamışlar...
Seçimin ardından, 1 partili bir ihtimalin muhtemel olmadığının aritmetik ve düz mantık kuralları açısından açık olmasıyla slogan ağır bir yük olarak Özkan Yorgancıoğlu ve tümüyle bıyıksızlardan oluşan koalisyon pazarlık heyetinin sırtında, şıp diye bir yumurta küfesine dönmüş oldu. Bilirsiniz, yumurta küfesi taşıması bir dert, indirilip yere bırakılması bir dert olan bir köfündür. Dibini ve yanlarını ne kadar samanla doldursanız da, yumurtaların kırılmaması için çepeçevre güvenliği tesis etmeniz, teknik olarak imkânlar dahilinde değildir.
Yumurta köfünü sırtında toplantı üstüne toplantı yapıp her yeni durum ve her karar anında, bıyıklılarla daha bıyıklılar ve bıyıksızlar arasındaki ahengi yakalamak için kâh parti meclisine, kâh eşzamanlı ve eş uzamlı tabana bir koşu gidip gelen pazarlık heyetinin durumu, takdir edersiniz ki Şam’da kaysı vaziyetine denk gelmemekte, daha ziyade Cafer’i koşup yetişmeye çağıran vaziyete oturmaktadır. Tek tesellim, yüce heyetin üyelerinin tümünün, bıyıksız cenahın mensupları olmalarıdır.
Hangi sağ?
İddialara göre sağda iki sağ var. Bunlar, en sağ ve daha sağ olabilir. Saraylı sağ ile proleter sağ olabilir... Sağın göbeğindeki sağ ile sağın kenarındaki sağ olabilir… Beyaz saçlı sağ ile kestane kırmızısı saçlı sağ olabilir… Statükocu sağ ile sosyalist sağ olabilir… Henüz ikna olmuş değilim lakin sağdan sağ çıkarma süreçlerindeki yaratıcı yaklaşımlara bayılıyorum.
Hele “innik minik tatarinnik” kıvamındaki sağdan 1 parti seçme muhabbetlerine bir o kadar daha ayılıyorum.
Şöyle Twitter tadında 140 karakter ile DP-UG ile UBP farkının izahını bir yapan olsa da limon ve gazoz müdavimi olmasak bari bir ayılıp bir bayılarak!
Bir derin devlet, bir Ergenekon, bir Eroğlu anlatısı var ki, vallahi çok hoş. Şimdi derin devletçi, Ergenekoncu hatta Eroğlucu olduğum iddia edilebilir. E edilmezse gerekten hatırım kalır, bunu da yeri gelmişken söyleyeyim…
Bir zaman evvel henüz daha hayattayken, İnönü Meydanı’ndan “barra çekilen”, statükonun kendisiymiş diye etiketlenen rahmetli Denktaş’ın gidişinin statükonun yıkılışı olduğu ambalajı açılınca neler neler gördüğümü ben şahsen bizzat unutmuş değilim. Şimdi statükocu, Denktaşçı olduğum da iddia edilebilir. E edilmezse hatırım kalır, bunu da yeri gelmişken söyleyeyim…
Hangi hassasiyetler?
Bir de hassasiyetler meselesi var. Kendi programını uygulamak için koalisyon ortağı aramak hassasiyeti. E hade Çakıcı’yı seçim döneminde kandırmışlar, tek başına bir lider olarak fotoğraflamışlardı. Pekiaritmetik ve düz mantık bilimlerine göre,sandıklar sayıldıktan, mazbatalar alındıktan sonra 1 başına olamayacağı bir şeyi, tam da ekmeği bütün köpeği tok istemek edasıyla evirip çevirip gevelemenin şeysi ne? E olmadı işte, zor mu kabulü bu hakikatin?
Tamam kampanyada çok para harcadınız, içinize feci halde sindi 1PartiVar! sloganı lakin, propaganda dönemi bitti değil mi ama?
Gelelim büyük Türk Düşünürü Cem Yılmaz’ın dedikleriyle meselenin illiyet bağını kurmaya:
2013-2015 Ekonomik Programı’nın tabana nasıl yutturulacağı ile ilgili pazarlık manevralarının yutulması, kadın vekil ve kadın parti yöneticisi sayısı bu denli mahdut olmasaydı, daha bir mümkün olur muydu?
Taban ne dedi, taban kaç kişi, hepsi orada mıydı ve hepsi hakikaten o kadar yuvarlak, esnek, ortaya karışık laflar mı etti, ben bilemem. Gazetelerde yer aldığı kadarıyla taban uzlaşmış, “littlelittle in themiddle” modelini benimsemiş durumda.
Alkışlar bana, femina tarzışikâyetler ve varsa ithamlarla küfürler, Büyük Türk Düşünürü abimize lütfen!