Seçmen 21. yüzyılda, politikacı 19’uncu da...


İktidarların bırakın yoksullaşmayı önleyecek önlemler almayı, yeni zamlarla yoksullaşmayı artırdığı bir ülkede geleceğin pek de umutlu günler vadettiği söylenemez.

Türkiye’den gelerek Kuzey Kıbrıs emek piyasasında istihdam edilenlerin izne tabi olması ve kayıt altına alınmasıyla, piyasadaki istihdamın Kıbrıslı gençlere kayacağı öngörülüyordu. Bazı sektörlerde bu kayış az da olsa yaşandı ancak sonuçlar beklentilerin oldukça gerisinde kaldı.

Güya her yer çalışan genç nüfusla dolup taşacak; yabancı işçiye olan talebin grafiklere yansıyan yükselen eğrisi düşecekti. Otellere, personellerinin belirli bir bölümünü KKTC vatandaşları arasından istihdam etmeleri için yasal zorunluluk bile getirildi. Ama ne yapılsa olmuyordu; gençler emek piyasasına kazandırılamıyordu.

Türkiye ekonomisinde yaşanan olumlu, KKTC piyasasında yaşanan olumsuz gelişmeler emek gücünün Türkiye’den KKTC’ye akışını durdurmakla kalmadı; KKTC’den Türkiye’ye geriye göçü hızlandırdı. Yine de yarı zamanlı garsonluk, part time resepsiyonistlik yapmak dahi gençlerimize maddi anlamda çekici gelmiyordu. Toplu taşıma araçlarının yaygınlaştırılamaması, ya gençlerin kazanacağı paranın işe gelip gitmek için kullanacakları yakıta harcanmasına neden oluyordu ya da otellerin mesai dışına kalan toplu seferleri açık bir şekilde emek sömürüsüne sebebiyet veriyordu.

Tüm kabahati çocuklarına kıyamayan, gençlere sorumluluk vermeyen ailelere yüklemek büyük insafsızlık olur. Ekonomiden ve planlamadan bihaber iktidarlar Türkiye emek piyasasından buraya olan akışı durdururken Kuzey Kıbrıs işverenlerinin fazla mesai başta olmak üzere, dayattığı emek sömürüsünü sonlandırmak için herhangi bir denetim yapmadı. Çalışanların toplu taşıma araçlarını kullanabilmeleri ve benzin masraflarını düşürebilmeleri için herhangi bir yatırım yapmak da iktidarların akıllarına gelmedi. 2. ülkeden akan ucuz emek gücü piyasadan çekilince, boşalan yeri dolduran Kıbrıslı Türk gençler değil, 3. ülke çalışanları oldu.

KKTC’de hükümet edenlerin yatırım yapmak, sosyal bir devlet yaratmak, yoksullaşmanın önünü almak gibi dertleri hiç olmamıştı ki zaten. Onlar Türkiye’den gelen parayı toplumsal katmanlar arasında bölüştürmeyi ve devlet kurumlarında istihdam yaparak oy satın almayı büyük ‘liderlik’ten sayan bir gelenekten geliyordu.

Toplumumuzda politikacılara olan yaklaşımda yaşanan değişim, doğrudan yoksullaşmayla ve devlet kapitalizminin çöküşüyle ilintilidir. Yoksullaşma devam ettikçe seçmen toplu taşıma araçlarının küçücük ülkenin her köşesine, gece 24:00’e dek düzenli ve sık aralıklarla sefer yaptığı, sağlık ve eğitim hizmetlerinin ucuzladığı, sosyal devlet olanaklarının hayat standartlarına yansıdığı bir ülkede yaşamak isteyecektir.

21. yüzyıl seçmenine 19. yüzyıl politikacısı dar gelmekte ve daral getirmektedir bu nedenle...