Patron kim?



KKTC II. Cumhurbaşkanı Talat’ın Türkiye Başbakanı Erdoğan tarafından arandığı ve erken seçim tarihinin 28 Temmuz tarihine çekilmesi için İrsen Küçük adına destek istediği yolundaki iddia, bugün Lefkoşa’nın günlük siyasi dedikoduları arasında en yüksek yüzde ile konuşulan dedikodu oldu.

Vay “işte CTP’nin iç yüzü” mü diyenler istersiniz, “nasıl da bir telefonda UBP’li muhalifleri arkadan bıçakladılar” mı diyenler mi… Sanki benzeri bir pozisyonda Eroğlu olabilseydi ve bizzat Erdoğan tarafından aransaydı farklı bir tepki gösterecekmiş gibi ahali şaşırmaya devam ediyor. Maaşları gönderen Türkiye olduğu sürece patron Türkiye’dir. Ülkemiz arkasında Türkiye olmazsa, memur maaşlarını ödeyemez hale getirilmiş, maaşların Türkiye’den gönderilmesini garantileyen siyasetçinin işini bilir siyasetçi kabul edildiği bir ülkeye dönüştürülmüştür. Memurlarımızın çoğu maaşlarının kimin tarafından ödendiğini dert etmediğinden olsa gerek, memur olmak için sırada bekleyenler kuyruğu bir türlü azalamamaktadır.

Senelerdir bu ülkenin, bir ülke yönetmekten aciz insanlar tarafından yönetildiğini söylüyor ve yazıyoruz. Acze düşen siyasetçileri, makam araçlarında dolaşsınlar, altlarındaki memur kadroları ile egolarını tatmin etsinler, yurttaşlar karşılarında eğilip bükülsün, çantalar dolusu para hesaplarına yatsın diye seçmiyoruz belki ama, onlar bunun için seçilmek istiyorlar. Profesyonel siyasetçilerin çoğu, bir başka ülkede siyasetin yanından geçemeyecek bir birikimsizlik, basitlik, düzeysizlik ve kurnazlığı zekadan sayacak bir yaradılış içindedir.

Türkiye’nin maddi katkılarını Türkiye’nin seçilmiş iktidarları ile Kıbrıs Türk halkını karşı karşıya getirerek, oy karşılığı dağıtmayı ülke yönetmekten sayan siyasilerdir bunlar. Etik değerleri hiçe sayan, mevzubahis olan koltuklarını korumaksa, hiçbirinin birbirinden ideolojik farkı kalmayan, basiretsiz politikacılardır pek çoğu.

Soru şudur artık: Bu partileri ve mevcut siyasileri neden ısrarla yönetime getiriyoruz? Özel sektörün geliştiği, kamunun küçüldüğü, ihracatın artıp borçlarının ve ithalatanın azaldığı bir ülke yaratamıyorsak çuvaldızı kendimize batırmalıyız. Daha fazla üreten, devlet kapitalizmini yıkmış bir ülke ancak va ancak yurttaşları böyle bir ülkede yaşamak istiyorsa yaratılabilir.

Ülkenin kurnaz ve çirkef siyasetçilerine özel sektörde günde 10 saat çalışıp hizmet üretenler olarak eskiden gülüp geçerdik. Varılan nokta artık inisiyatif almamızı gerektirdiği için, ülkenin içine düşürüldüğü konum ve siyasetçilerin yıllardır yarattıkları düzenin sürdürülemez olduğunu bildiğimiz için kısıtlı boş vakitlerimizde, haftanın 6 günü buradan size seslenmeyi bir sorumluluk olarak addediyoruz.

Çünkü değişmeliyiz, hepimiz değişmeliyiz. Ülkeyi çalışarak didinerek yıllardır içinde boğulduğu bu çirkef gölünden çıkarmalıyız. Sivrisinek üreten, bulanık, kurnaz balığı çok olan gölü kurutup, derin denizlere, oradan okyanusa açılmalıyız.

İyi güzel de nasıl mı? Okyanusa açılmamızda en büyük engeli yaratan, seçtiğimiz, Meclis’i dolduran çoğu milletvekilini bir daha seçmeyerek işe başlayabiliriz.

Halkına karşı hiçbir iyi niyet beslemeyen, makamlarında oturmak veya makamlarına tekrar kavuşmak için her türlü düzenbazlığın içine giren, ancak kirli suda cirit atabilen profesyonel siyasetçileri parti farkı gözetmeksizin siyasi arenadan temizleyerek ilk adımı atabiliriz.

Siz seçmediğiniz sürece onlar yoklar; sadece ve sadece siz seçtikçe varlar… Erken seçime hazırlanılan bu süreçte Türkiye’den nemalanmayı ve dağıtım kanallarının başını tutmayı, yurttaşı kendine ve partisine mahkum ve muhtaç etmeyi şiar edinmiş patronaj sistemi sürdürücülerini deşifre etmek, bağımsızların ülkeye yapacağı en büyük katkı olur.

Sistemin atardamarına yapışmış keneleri yerlerinden söküp atmak için, parti gözetmeksizin, şu veya bu gerekçeyle vekil kayırmaksızın her birinin çevirdiği tezgahları açığa çıkarmak ve yüzlerine vurmak, tüm bağımsızların ve yurtseverlerin temel kaygısı olmalıdır.