Serdar Denktaş, LAÜ’de mütevelli heyetini kaldırma niyetinde olduğunu söyledi…
Toplumun genelinden de destek aldığı görülüyor!
Hoş Denktaş’ın mütevelli heyetini kaldırma fikrinde perde gerisinde bölgedeki partililerin birbirine düşmesi yatıyor ama olsun…
Sonuna kadar destekliyoruz kendisini!
LAÜ’de de DAÜ’de de kalkmalı bu heyetler…
Ama kaldıramazlar işte!
Çünkü oralara atananlar tamamen siyasidir, kaynaklar da genelde partililere kullanılır…
Daha fazla istihdam daha fazla oy için!
Siyasi partilerin çiftliğidir çünkü bu tür kurumlar…
Hele de devletin istihdam alanının daraldığı böyle bir süreçte!
Ne münhal ne sınav ne de sorgu sual…
Tam da ballı kaymak…
…
Sadece istihdamlar olsa neyse…
Geliri çok olan bu tür kurumlarda ihaleler bile adam gibi yapılmaz!
Çok büyük yatırımlar da hep şaibeli olur genelde…
Bunda da hep partiler ön planda tutulur!
Geçtiğimiz yıllarda DAÜ’nün eski rektörlerinden bir tanesi yanıma kadar gelip hangi bakanın ya da örgüt başkanının hangi işlerin peşinde olduğunu hem de ağlamaklı bir şekilde anlatmıştı…
Ben de biraz saf olsam gerek ‘hemen yazalım’ dedim!
Önce ‘tamam’ dedim…
Sonra aniden vazgeçti!
Hayal kırıklığı yaşamıştım…
Orada siyaset ön planda olmasa bir profesör bu kadar çabuk cayar mıydı hiç!
Siyasetin gözü kör olsun…
…
Ne yazıktır ki devletin güzide kurumlarının yönetimleri hep siyasilerin elindedir…
Buralara hiç alakasız, genelde tahsilsiz kişiler atanır ve sonra da ipler doğal olarak siyasi erke bırakılır!
Sonra da eğitim yuvalarında rant kavgası başlar…
Düşünün bir kere, buralarla atananların maaşları filan yoktur!
Bir insan işini gücünü bırakıp niçin zamanını bu kurumlarda harcasın ki…
Çünkü tabi ki bir kısmını bir yana koyuyoruz ama çoğunluk bir getiriden yanadır!
Ama partisel ama bireysel getiriler…
Devlet malı deniz ya!
Yemeyen keriz hesabı…
…
Onun içindir, Serdar Denktaş’ın bu düşüncesini destekliyoruz…
Eğitim kurumlarını siyasiler değil, akademik kimliği olan ve uzmanlar yönetmeli!
Rektörler olsun, diğer yöneticiler olsun, akademisyenler olsun üzerlerinde siyasi baskı olmadan görev yapmalı…
Bakın o zaman daha fazla başarı, daha kaliteli eğitim gelmiyor mu!
Ama dedik ya işte…
Böyle bir ihtimal bizde neredeyse hiç yok gibi!
Çünkü siyaset ve rant bizimkilerin artık genlerine kadar işlemiş bir kere…
Aksini düşünüyorlarsa buyursunlar dediklerini yapsınlar!
Daha samimi olmak lazım…
Cumhurbaşkanlığının öncülüğünde ülke genelinde Temiz Düşün adı altında çevre seferberliği başlatıldı…
Hoş Cumhurbaşkanlığı’nın bu konuda tek kuruşluk bütçesi olmadığı için kaynak Gönyeli Belediyesi tarafından sağlandı ama, hadi bir şey değil, birlik beraberlik ve dayanışma deyip geçiştiriyoruz…
Cumhurbaşkanı Akıncı kampanya çerçevesinde çeşitli bölgelere gidip etkinliklere gidiyor ve örnek olmaya çalışıyor!
Ama işte göze batan bir konu var;
Fotoğrafa bakın lütfen, Cumhurbaşkanı Akıncı, Gönyeli Belediye Başkanı Ahmet Benli, Güzelyurt Belediye Başkanı Mahmut Özçınar ile ellerinde poşetler çöp topluyorlar…
Örnek oluyorlar mı peki!
Bana göre hayır…
Koyu takım elbiseler, kravatlarla bu resmi kim görse onu inandıramazsınız!
İş ola bir görüntü yani…
Daha samimi olmalılar, madem ki halkın arasına girip çöp toplayacaklar birer kot pantolon giyemezler miydi!
Bizimkisi sadece bir tavsiye…
İmza: Başhekim…
Tam bir toplumsal duyarlılık örneği…
Umurunda bile olmayabilir, sallayıp gidebilirdi!
Lefkoşa Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Bülent Dizdarlı hastanenin önüne yanlış park yapan aracın sahibine uyarıda bulunmak için üşenmeyip hem de bilgisayar çıkışlı bir kağıt koyarak hatalı park ettiğini, başkalarının hakkına saygılı olunmasını isteyerek en azından kendi payına düşeni yaptı….
En çok hoşuma giden de imza kısmında ‘Başhekim’ ibaresi oldu!
Tebrikler Dizdarlı…
“İkiyüzlülük…”
“Bugün bulutun vilayet sözü üzerinden Erdoğan'a saldıranlar, Annan Planı günlerinde KKTC’nin egemen bir devlet olmaktan çıkarılarak Rum ağırlıklı birleşik Kıbrıs'ın karma nüfuslu kuzey vilayeti olması için onunla işbirliği yapmadı mı?Erdoğan'la birlikte vilayeti öngören Annan planına evet demedi mı?
KKTCyi ve egemenliği savunan Denktaş'ı tasfiye için Erdoğan ile birlikte hareket etmedi mı? "Egemenlik uğrunda ölünecek Leyla değil" diyerek vilayet statüsünü savunmadılar mı?
Hala İlle de iki vilayetli federasyonu savunmuyorlar mı?
Bu ne biçim iki yüzlülüktür?
Ne büyük utanmazlıktır?..”
(Sabahattin İSMAİL)
Ne kadar ucuzlayacak!
“Yenilenebilir Enerji Tüzüğünü yeniden okuma, inceleme fırsatı buldum.
Kimseyi itham etmiyorum, elimde delil veya bilgi de yok ama tüzüğün bu şekli ile savunulmasında kamu yararı gören ve bu hali ile geçmesi için çaba harcayan kişilerin kendi ve/veya aile fertlerinin "yenilenebilir enerji sektöründe" ticaret yapıp yapmadıkları ve bu tüzükten maddi kazanç elde etme imkanları olup olmadıkları araştırılmalıdır.
Bu tüzük bu hali ile toplumun genelinin faydasına değildir. Söylendiğinin aksine tarifeleri ucuzlatmanın aksine daha pahalı yapma risklerini içermektedir.
Elektriğin ucuzlayacağını söyleyenler, hesaplarını, çalışmalarını yaptıklarını söyleyenler, hade ucuzlatın! Neyi bekliyorsunuz? Tüzük geçti işte. Veya tarih verin. "İşte bu tarihte yüzde bu kadar ucuzlayacak" deyin.
Diyemiyorsunuz değil mi?
Yazık.
(Hasan Ulaş ALTIOK)
Reformlar ve siyasi liderlik…
“Var olabilmek için üretmek, kaynaklarımızı etkin kullanmak, kamuda hizmet olgusunu geliştirmek, demokrasi mekanizmasını buna göre zenginleştirerek geliştirmek ve reformları bu perspektifle ele alabilmek durumundayız.
Bunu başaramadığımız dönemlerde yaşadığımız pratikler bizi değişimden uzaklaştırıp Türkiye ile ilişkiler üzerinden omurgalı-omurgasız siyaset tartışmalarına hapsediyor ve statüko bundan besleniyor.
Diğer yandan, reformları sahiplenmeden salt mali kaynaklara erişim için protokolleri ele alanlar da geleceği inşa etmek yerine siyaseten sadece günü kurtarıyor olmakla ve kamu kaynaklarını üleştirmeye dayalı Soğuk Savaş düzenini sürdürmekle özdeşleşebiliyor. Bu iki marjinal durumu aşabilecek yegâne etken, reformların toplumumuz için önemiyle ilgili kendini doğru şekilde anlatabilecek bir siyasi liderliktir.
(Birikim ÖZGÜR)