Memleketin sayısız dilsiz şeytanları

‘Bu yavru vatan daha yetişkin olmaya hazır değildir’ diyenler,

“Biz yapamasak da seçtiriliriz, atama alırız” gevşekliğinden hareket edip insan hayatlarını yönetmeyi bilmedikleri halde eline almayı para ve makam için kendilerine hak görenler,

Seçilmeden atananlar,

Seçim yasaklarını kıranlar,

Seçim yasakları kırılarak alınan sonuçlardan sesini çıkarmayıp sonucu kabul edenler; şimdi oy pusulası üzerinden sanki ilk kez bu oluyormuş gibi yapmacık tavır takınarak “irade yerle bir edildi” diyenler,

‘Kuzey’de yaşanılabilir bir yapı kurmak mümkün diyenler benim birleşik Kıbrıs hayalimi bozuyor’ diyenler,

‘KKTC batsın ki federasyon gelsin, federasyona dek hiçbir şey düzelmez’ diyenler,

‘Devlet hastanelerinin başına kendi özel hastanesi olanları ya da özellerden çok yüksek maaş kazanan doktorları koyalım ve bu doktorların eleştirilmesini dokunulmaz kılalım’ diyenler,

Liyakatı uzun yıllar yok saydıran, partililik, aile ve/veya sınıfa göre kadro doldurtma sistemini getiren sağ partiler,

Çalışmadıkları kurumlara paraşütle indirilirken “devlete” bayılan sol cenahtakiler,

Sınavını geçemeyeceği bakanlıklara bakan olabilip “koltuk sevdasından” bahsedebilenler, dahası bunları görüp “sağ ve sol” arasında liyakat konusunda bir fark varmış gibi tavır alabilenler,

Kendilerinden olmayanı ne kadar iyi eğitimli olursa olsun dışarı atanlar, bilmeden o işleri almayı kabul edenler, bilmeseler de kendilerinden olduklarından işlere yerleştirilme sistemini sadece sağcıların yaptığı bir şeymiş gibi gösteren ‘solcular’, sanki memlekette sadece sağ hükümet etmiş sadece sağ hak etmeyeni makamlara, işlere atamış gibi yapanlar,

Sanki intihalci diploma sahtecisi sadece sağcılarmış gibi davranan solcular,

Diploma sahtecisi psikoloğu koltuğunun altında gezdirip kendi prestijiyle kalkan altına almaya çalışan entelektüeller,

12 yıl önce intihal ve sahtecilikleri açığa çıkardığımızda “Bunu iyi bir politik mesele yapabiliriz, sen bıraktığında ele alacağız, istediklerimizi de atacağız” diyen onun dışında da bu memleketin iyi yönetilmesine dair tek bir bilimsel araştırma yapmamış sözde akademisyen sendikacılar,

İntihalci sahteci birini belediye seçim propagandasına koyan sözde solcu ile mücadele edenlere telefona sarılıp “annarım ama bu adama da bayılırım ya, bu meseleyle yıpratmasanız, seçilmesine engel olmasanız” deyip bugün memlekette “liyakatsızlığın” bu durumu yarattığından popülizm yapanlar; o gün intihalcilerle sahtecilerle bu ülke nereye gider diye sorup adayı eleştirmeye devam eden ama sonrasında o mücadeleden beklediğini alamayacağını görünce o adaya bayılanın yanına gidip “popülizm” nedir çalışarak propaganda yürütmeyi seçenler,

“Bu memleketin etik derslerini yarının meslek sahiplerine intihalciler verdiğinde memleketin ahlakı nereye gidecek” dediğimizde sus pus oturan sendikalı ve sendikasız akademisyenler, politikacılar, politikacı akademisyenler, entelektüeller; şimdi çıkmış “nasıl oldu da bu kadar ahlakı bozuk insanlar üniversitelerden mezun oldu” diye sorabilen “sahte diplomayı konuşma anının geldiğini” 12 uzun sene fark edemedikten sonra görebildiğini çekinmeden söyleyebilenler,

Memleketin sayısız dilsiz şeytanları,

12 sene önce susup bugün sahte diplomaların peşine düşme “zamanının” geldiğine inanlara nasıl olup da bir diploma sahtecisini YÖDAK’a taşıdığını sormayanlar ve dahası sormak yerine bugün bu meseleyi konuşmalarından onlara karşı kendini “borçlu” hissedenler,

Mahkemeler aracılığı ile intihal ve sahteciliğe karşı adalet aranmasının ve mücadelelerin kazanılmasının önüne geçmek için “avıgacıklarına” delil koydurtmama “aklını ve planını” geliştirenler, bu mücadeleler kazanılır yaşam daha iyiye giderse “Birleşik Kıbrıs’a engel olacağına” inandırılmış çok bildiğini zanneden kolonize edilmiş beyinler; bunu yaparken kendi evlatlarını yurt dışında okutup kendi evlatlarına Güney’de veya yurt dışındaki iyi hastanelerde kendi evlatlarını kucaklama fırsatını yaratırken evdekilerin harcanmasına “amaca giden yolda her şey mubahtır” diyenler,

Tiyatrodaki, AB foncuları içindeki intihalcileri benim önüme cilleyip “bunu da açıkla ben bu insanla çalışıyorum ben açıklayamam” deyip memleket mücadelesindekiler üzerinden şahsi kinlerini gütmeye çalışan “şair dilli” romantizmle içinin acıdığını anlatanlar ve onları sorgulamak yerine alkışlayanlar,

Bebeklerin hayatı üzerinden “Devlet hastaneleri bitti özellere gidin” diyerek kendi kazanımı doğrultusunda politika yapanlar ve bu söylemi taşıyarak buna katkı sağlayanlar,

Bebeklerin hayatı üzerinden “Güney’de bunlar olmaz” diyerek ekonomik sıkışmışlığımızın başat aktörlerinden birinin siyasi hedeflerini beseleyecek güzelleme yaparak bu söylemle vardıkları tek yerin kendilerine o kapıyı her daim açtırabilme garantisini şahsi olarak almak olduğunu bilenler,

Bebekleri zehirlenmiş aile fertleri devlete güvendiklerini, tek istediklerinin bebeklerini kucaklarına almak olduğunu söylediğinde onları “yalakalıkla” suçlayanlar, koruklarını, çaresizliklerini anlamak istemeden yargılayanlar, hep yargılayanlar, kendi politik hedeflerinin aracı gördükleri bu insanların durumunu anlamak yerine bir de mağduru suçlayarak kendine daha da çok mağduriyet çıkarmaya çalışanlar,

O bakanı hala görevden almayanlar,

Sesi soluğu çıkamayacak ekonomik sınıflardan geldiklerini düşündükleri için baskı ile evlatlarını yoğun bakımda görmesini emirle engelleten bakanlar, o kapıda kalkan olarak anaların karşısında duranlar, o kapıya gidip bu sesi bastırılmış insanlara ses olmak yerine kendi doktor arkadaşlarının, kendi partililerinin bu işin içinde olup olmadığı ile daha çok ilgilenen her siyasi partinin seçilmişleri,

Hepiniz, o yedi bebeğin vücuduna akıtılan zehrin birer damlasısınız.