Medya simsarları ve patronaj


Günü gelince UBP’ye, günü gelince CTP’ye yanaşan bazı medya simsarları arasına Marksizmi ezberlemiş solcu geçinenler de girince nutkum tutuluyor. Mevzu ahkam kesmek olunca memleket meselelerinde en solundan çözüm önerileri sunanların, pratikte bilmem hangi kurumun başına geçebilmek için sıklıkla eleştiregeldikleri UBP milletvekillerini kapı kapı dolaşması insanın havsalasını zorluyor.

Böylesi Marksistlerin (!) olduğu bir ülkede devlet kapitalizmini sonlandırıp, ticari etik kodları olan bir liberalizmi hayata geçirmek bile bazen çok zorlayıcı görünüyor. Liberalizm karşıtı olduğunu ileri sürenlerin kapitalizmin en gerici modelinin yani devlet kapitalizminin kucağına oturması sadece sendikaların değil, medyanın da en büyük açmazlarından biridir bu nedenle.

Siyasetçilerimiz gibi devlete hizmet veren bazı medya mensuplarımız da patronajın gereklerini çekinmeden yerine getiriyor, el etek öperek terfiye hak kazanıyorlar. Ha bizim siyasetçilerimiz ha bizim bazı medya simsarlarımız… Duruşu ve ilkeleri olmayan siyasetçiler ve her iktidar döneminde bukalemun gibi renk değiştiren sürüngenlerimizle medyamızın geldiği yer iç karartıcıdır. Tablo böyle olunca araştırmalarda medyanın yurttaş nezdinde sürekli itibar kaybedip, en güvenilmezler arasına girmesine elbette şaşırmamak gerekiyor.

Kıbrıs Türk toplumunun en sevdiğim iki özelliği, duruş sahibi olanları hızla ayırt etmesi ve kemiksizleri toplum vicdanında derhal yargılamasıdır. Toplumumuz gönülden, samimiyetle ve büyük emek sarfedilerek ortaya çıkartılan güzel çalışmaları diğerlerinden hemen ayırır ve her zaman takdir eder. Duruş sahibi olmayan, ilkeli tavır geliştiremeyenleri mimler ve uzak durur. İşlerini mükemmel olmaya çalışarak, büyük bir tutkuyla yapanlar için toplumun sağladığı bu motivasyonun değeri kuşkusuz çok büyük…

Bağımsız, hiçbir patronaj partisi ile ilişik kurmayanların sergiledikleri doğru tavırlara ve eleştirilere toplumun destek vereceğini bildiğimiz için çürümüş devlet kapitalizminin hızla çözüleceğini öngörebiliyoruz.