Kulaklarıma inanamadım!

Aslında inanmak da istemiyorum…
Ama Avukat Mustafa Asena olanları öyle bir dehşetli anlattı ki kafalarda da çeşitli soru işaretleri oluştu!
Günlerdir gündemin tepesinde duran kundaklama olayları ve tutuklamalar…
Bütün kamuoyunun dehşete düştüğü gece!
Eş zamanlı olarak yapılan kundaklamalar, yanan işyerleri ve oto galeriler…
Ardından gelen tutuklamalar!
Sonra da Asena’nın iddiaları…
İşkence…
Tutukluları anadan doğma soymak…
Başına tanca dayamak…
Irzına geçmekle tehdit etmek!
Gerçekten kulaklarıma inanamıyorum…
Çok ciddi suçlamalardır bunlar!
Yine Asena’nın iddiasına göre tutuklulara işkence yapacaksın, kaşını gözünü patlatacaksın,
bir sonraki duruşmaya kadar buz tedavisi yapıp yaraların kapanmasını sağlayacaksın…
Bütün bunları yaparken de tutukluları avukatları ile görüştürmeyeceksin!
Yaşanan darp olayları belgelenmesin diye…
Gerekçe de istediğin ifadeyi almak!
Boyun eğmelerini, itiraf etmelerini sağlamak…
İnsanlık dışı şeyler bunlar!
Zaten Asena’da diyor ki;
Müvekkillerim suçlu da çıkabilir suçsuz da!
Ama buna polis değil mahkemeler karar verecek…
İşkence hangi gerekçeyle olursa olsun dünyanın her yerinde suçtur!
Hem de insan hakları ihlali…
Burada empati yapmak gerek;
Her hangi bir suçlamayla tutuklandınız ve hücreye koyuldunuz…
Mahkeme süreci başlamış, ama avukatınızla bile sizi görüştürmüyorlar!
Dayak yediğiniz gün yüzüne çıkmasın, başınız belaya girmesin diye…
Hatta avukat istemediğinizi söylemeye zorlanıyorsunuz!
Hangi çağda yaşıyoruz Allah aşkına…
Bu adamlar kundaklama olayına karıştılarsa, başkalarının can ve malına kast ettilerse elbette cezalandırılsınlar…
Hatta en büyük cezalar verilsin kendilerine!
Ama bu cezayı vermeye polisin hakkı yok ki…
Devletin bağımsız mahkemelerinin görevini üstlenmeye kimin haddi olabilir!
Hele de bunu ülkenin en çok güvenilir kurumlarının başında gelen polis yaparsa, insanlar başka kime güvensin!
Ayrıca;
Bu çağdışı emri kim vermiştir, neye güvenerek akıllara zarar bir insanlık suçu işlenmektedir!
Polis teşkilatının en tepesinde oturanlar hemen bugün şunu yapmalıdır;
Avukat Mustafa Asena’yı da yanlarına alarak tutuklu olanlarla görüşüp iddiaların bu kez de yetkililer önünde yapılması sağlamak!
Ve doğruysa da işkence yapanları, ırza geçmekle tehdit edenleri mahkemeye çıkarıp cezalandırmak!
Polis teşkilatının onurunu ve haysiyetini korumak…
 
 
 
 
“Gençliğine ve heyecanına veriyorum…”
 
“Partimizden istifa eden Önder Sennaroğlu ile birlikte çok fazla mesai yaptığım, yol yürüdüğüm bir kişidir. Hareketimize ciddi katkıları olmuş, partililerimiz tarafından her zaman önemsenmiş, saygı duyulmuş bir kişidir.
İnanıyorum ki abi kardeş ilişkimiz, dostluğumuz bundan sonra da devam edecektir. 2004 süreci ile birlikte hareketimize yaptığı anlamlı desteği unutamayız. Kendisi ile tanışmış olmaktan ve birlikte mücadelemizi büyütmekten dolayı duyduğum memnuniyeti belirtmek isterim. 
Genç kardeşim 
Ahmet Sennaroğlu'nun yaptığı açıklamaya şaşırdığımı ve kendi adına üzüldüğümü ifade etmek isterim.
Çünkü yaptığı yoruma söylenecek çok fazla şey var. Ancak gerek yok. Yorumlarını onun gençliğine, heyecanına veriyorum.
Kendisine görevinde başarılar dilerim. Biz yine buradayız, açık yüreklilikle ve samimiyetle bu topluma yönelik çalışmalarımızı ilke ve programımız çerçevesinde sürdürmeye kararlılıkla devam edeceğiz…”
 
(Asım Akansoy)
 
 
 
“Kumarcıyız!”
 
“Marketten çakmak aldım.
Üzerinde Kıbrıs haritası..
İkiye bölünmüş..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yazıyor.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yazıyor..
En ilginci ise…
Çakmak gazı olduğu bölümde iki zar var..
Kumarcıyız diyor..
Bunu ülkeye getiren şirket..
Vallahi pesss…”
 
(Özgül ÇELİK)
 
 
Anka Kuşu…
 
“Vallahi…
12 Eylül sonrası ve Kenan Evren'le birlikte
o muhteşem bayrağım
ATATÜRK'ten...
AKP sonrası
DİNİMDEN soğuttular vallahi...
ve lâkin
Yaradana şükürler olsun ki
her ikisi de ANKA KUŞU'dur içimde
kendi küllerinden hep
yeniden doğan...”
 
(Bülent Fevzioğlu)
 
 
Bayraktar Ortaokulu’nu kim inşa etti!
 
Çok değil, 25 senelik bir okul…
Dökülmeye başlamış ve 400 kadar ortaokul öğrencisi başka bir okulda öğrenim görüyor şu anda…
Akıl alacak iş değil bunlar!
Zira şu anda Rum’dan kalma çok sayıda okul ki bunların en yenisi 40 senelik, taş gibi dururken bizim 25 sene önce yapılan okul binası çökme tehlikesi yaşıyor…
Birileri çıkıp da bu binayı kim yaptı niçin çürük yaptı diye araştırır mı bilmem ama doğru olan da bu olsa gerek!
 
 
 
 
“Realite!”
 
"Yollara bakacak bütçem yoktur."
Senin ne işin var? 
Sana ne ihtiyaç var? 
Senin benden ne farkın var?
Kabahati pişkinlikle örtmeye çalışmak siyaset yöntemi haline geldi. 
Bu durumun havalı ifade biçimine "realite" diyoruz. 
Kimi bir kaşık suda kendini ele veriyor, kimi bin bir dereden su getiriyor. 
"Verili gerçeği" değiştirme niyeti olmayanın siyasette işi ne?
Vergi vermiyorum...
Neden? 
Bütçem yok.
Seninki yasal benimki değil.
Seninki realite benimki değil.
Sen müdür ben dübür.
 
(Mutlu Azgın)
 
 
Sayacın sahibi yokmuş!
 
Diyalog’un dünkü manşeti aslında ülkenin içinde bulunduğu genel durumu da yansıtıyordu…
Lefkoşa’da Merhum Denktaş’ın da içinde bulunduğu Cumhuriyet Parkı’nın ışıkları kuruma olan borcu nedeniyle kesilmiş…
40 bin TL’lik bir borç var ortada!
Ama asıl ilginci elektrik sayacının kime ait olduğunun bilinmemesi…
Yok böyle bir şey!
İster dram deyin, isterseniz komedi…
KKTC halkına mal olmuş bir siyaset adamının yattığı mekan kararmış ama bizim sayacın sahibinden bile bilgimiz yok!
Nasıl ciddiyet ama…