Her gün gazetelerde bir haber:
“Feci trafik kazası”
Gün geçmiyor ki bu haberle karşılaşmayalım.
Bir kez bile duydunuz mu bir yetkili çıksın ve desin ki: “Bu çukuru kapatmadık”, “Bu virajı düzeltmedik”, “Bu ışığı yakmadık”, “Bu kavşağı düzenlemedik”, “Yolu kapatan bu ağacı kesmedik”, Önceden gerçekleşen kazadan kalan şu sıkıntıyı gidermedik diye oldu”. “Özür dileriz!”
Ben hiç duymadım.
Bunlar her defasında zeytin yağı gibi hop diye üste çıkıyor, insanlar da nerede hata yaptıklarını düşüne durup zararlarına yanıyor veya giden canlarının ardından göz yaşı döküyorlar!
Bu kadar trafik kazası sürat, dikkatsizlik veya acemilikleri nedeniyle mi oluyor?
Dünyanın başka ülkelerindeki insanlardan daha farklı bir sürücü profilimiz mi var?
Neredeyse hiçbir yolun çizgileri çizilmiş değil!
Neredeyse hiçbir yol aniden karşınıza çıkan ve arabanızı görünür olmasa da uzun vadede sorunlar yaşamasına neden olacak çukurlardan kurtulabilmiş değil.
Kaç kez yazalım, kaç kez söyleyelim, kaç kez ölelim ya da öldürelim!
***
Ölümlü trafik kazalarına karışan kişiler bu hususta devletin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini sorguluyorlar mı acaba?
Ya da bizler: Ödediğimiz seyr-ü seferlerin karşılığında devletten hangi hizmeti aldığımızı öğrenebiliyor muyuz?
Bir-iki kilometre ara ile yerleşen hız tespit kameralarının kurduğu korku imparatorluğunun da yine sürücülerden para toplamak üzere yaratılmış bir düzen olduğunu farketmeyen mi kaldı?
Ya da içinde kamera bulunmayan ve esasında çevre kirliliği dışında hiçbir görevi olmayan çirkin taklar üzerine veya çirkin direkler üzerine kurulmuş o içi boş kamera kutularının amacı bize açıklanabilir mi?
***
Yahu bir defa da doğru bir iş yapın!
Bir kerecik olsun akıllarınızı çapanoğlu için değil, yurttaşlar için, insanınız için kullanın!
Ki biz de bunu doğru yapmışlar diyebilelim.
Teknik donanımınız yok, teknik bilginiz de yoksa, o halde varmış gibi göstererek hiçbir saygınlık kazanmadığınızı ne zaman fark edeceksiniz?
Üniforma giydirdiğiniz ve güvenlikten sorumlu tuttuğunuz polisin de halkın gözünde düştüğü durumun farkında değil misiniz?
Bin dokun bin ah işit noktasına gelen polisin görev yapmaya dermanı kalmamış, görevini yapmaya kalksa imkanları ellerinden alınmış durumda!
Gerçekler acıdır!
Sıfırın tükendiği, yapılan ve söylenen hiçbir şeyin hiçbir değerinin kalmadığı bir ortamda, hakikaten köklü değişimin ne olabileceği yönündeki adımların aşikar bir şekilde görülmesine karşın, kılını kıpırdatmayan, eğer kıpırdanıyorsa mutlaka altında baka ve çirkin bir sebebi olduğunu düşündüren bizi yönetenler bu memleketi daha yaşanılası bir hale getirebilirler mi?
Toplum bu kadar umutsuzluk içinde iken, yargıdan da çare aramak üzere yadım istemiyorsa, demokrasiye olan inancını kaybetmiş, mümkün olduğunca kendisini devletinden korur hale gelmişse söylenecek pek fazla bir şey yoktur değil mi?
***
Savaşta düşmanın öldürdüğünden dert yandığınızdan çok daha fazlasını siz yapmak ile yükümlü olup da yapmadıklarınız yüzünden öldürüyorsunuz desem cevapları ne olur acaba?
Dr.Çiğdem DÜRÜST