Karl Marx’ın cevabı


Kendi yerel takımlarından çok Türkiye futbol takımlarını tutan, kendi televizyon kanalları yerine Türkiye Tv. kanallarını seyreden bir toplumuz.

Yapılan araştırmalar toplumun sadece % 31.3’ünün yerel futbol takımlarından birini tuttuğunu gösteriyor. Yerel takımlardan birini tutanların ezici çoğunluğu ise ikamet ettikleri bölgenin takımını tutuyor. İş Türkiye takımlarına gelince toplumun % 82.7’si sırasıyla Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş arasında seçimini yapıyor.

Yerel televizyon kanallarının hiçbirini izlemeyenlerin oranı % 35’lerde seyrederken Türkiye kanallarını hiç izlemeyenlerin oranı ise sadece % 4.4.

Bu sonuçlar Kıbrıslılık aidiyetinin yanı sıra mikro milliyetçiliğin de çözüldüğünü gösteriyor. Bu çözülmeye rağmen mikro milliyetçilik siyasal, toplumsal ve bireysel çıkarları korumakta amacına uygun olarak had safhada yeşermeye devam ediyor.

Yabancı yatırımcının ülkeye gelmesinde binbir zorluk çıkartırken yabancı işçiyi sömürmenin her yolunu deniyor olmamız... Bol keseden ‘Ne paranı ne askerini’ derken Türkiye maaşları göndermeyecek olsa Elçilik önünde ‘Ödeyeceksin’ pankartı açmamız... Küresel kapitalizmi savunurken ‘KKTC’de Karl Marx’ı bile kıskandıracak kadar devletçi bir yapıyı oluşturan sağ kesimin’ muteber bir temsilcisi olmakla övünmemiz...

Bütün bu söylemler hep aynı çelişkinin ürünü. Karl Marx yaşasaydı KKTC devlet kapitalizmini değil ‘kıskanmak’, ilkel ganimet sermayesi birikimine tarihteki en gaddar örneği oluşturduğu analizini bile yapardı!

Ama biz böyleyiz... Kavramların, teorilerin içini boşaltır; keyfi olarak içlerini tekrar doldururuz. Nasıl olsa tanınmamış devletiz... Kim duyacak da kim ciddiye alacak ki politikacılarımızı... Devletçi yapının önce el konulan Rum mülk ve üretim araçları ile kurulduğunu, ardından Türkiye kaynakları ile varlığını sürdürdüğünü kabul etmek istemeyiz.

Neyse ki akıllı pek çok insan yetişiyor bu ülkede. Geleceklerini milliyeçilikten ve devlet kapitalizminden geçmediğini görenler gittikçe çoğalıyor. Toplumun gerisinde kalan, mikro milliyetçiliği hamaset yapmanın aracına dönüştüren politikacılarımızdır sadece. Toplum vizyonunu genişlettikçe o vizyona uygun yeterlilikte yeni siyasetçilerin meydana çıkacağından şüphe duymak diyalektiğe aykırıdır. Malum Karl Marx’ın ve Engels’in ‘diyalektik materyalizm’i siyasal liderliklerin maddi çelişkilerin bağrında, karşıt eğilimler ve çatışmalar arasında oluştuğunu söylüyor.

Kuzey Kıbrıs’ta şu anki temel diyalektik mücadele, çağın gerisinde kalmış politikacılar ve çağın gereklerini talep eden yurttaşlar arasındadır. Mücadelenin kazananı, devlet kapitalizmini sırf kendi çıkarları için sürdürmeye niyetli olan politikacılar değil, bu zihniyeti reddedenler ve değişimin savunucuları olacaktır.