İLLA HEPİMİZİ HASTA EDECEKSİNİZ

Bir yıldır pandemiyle yaşıyoruz ancak hala ne yapılması gerektiği, yaşamın nasıl kontrol altına alınabileceğiyle ilgili olarak bize uygun koşulların neler olduğunu şekillendirebilmiş değiliz.

Sokaktaki herkes en doğruyu görebiliyor ama karar merci, yetkiyi bizlerden alanlar ve onların görevlendirdikleri, ne acıdır ki bir türlü doğruyu göremiyor!

Göremedikleri için de bizimle dalga geçer gibi kararlar üretiliyor. Ya da sanki bazı zümreleri korur gibi…

***

Yahu!

  1. İşte aşikâr bir şekilde ortadadır ki öncelikli olarak sağlık koşullarını düzenlemek ve sağlık hizmetlerini zenginleştirmek, geliştirmek şart…

Doktor, hemşire, sağlık alanında çalışacak her alandan insan sayısını artırarak disiplin koşullarını belirlemek öncelikliydi. Yapılabildi mi?

Hayır!

Lafla peynir gemisi yürümediği gibi duvarları dikilip önü süslenen ve bayraklandırılan her bina da hastane olmuyor. Sadece test yapılan yere hastane adı verilmez. Tıbbi tahlil laboratuvarı olur o ancak. Çok geç kalındı, çok…

  1. Kamu hizmeti veren ve öncelikli olarak yurttaşların temel ihtiyaçlarına ek olarak devletin toplayacağı vergilerin işlemlerini gerçekleştirilen dairelerde gerekli önlemler alınmalıydı. Alt yapı çalışmalarının yapılması için destek sağlanmalıydı. Gerekirse ek bütçeyle dijital hizmetlere yönlendirme çoktan tamamlanmalıydı. Oysa bugün bu alanlarda çalışan insanlar kelle koltukta hizmet veriyorlar. Buralardan hizmet alan yurttaşlar da aynı riski karşılıklı olarak paylaşıyorlar.

Binalardan tutunuz çalışma koşullarına, veznelerden her türlü başvuru kabul noktalarına kadar risk ile karşı karşıya her gün insanların evlerine hastalık taşımasına olanak yaratan kamu hizmet alanları yaratılıyor.

  1. Eğitim sisteminin ivedi olarak düzenlenmesi gerekirdi. Online hizmet ile sağlanmaya çalışılan eğitim sistemimizin çuvallamakta olduğu aşikâr. Anaokullarından yükseköğrenimine kadar organize olamamışlık bizi fena vuracak. Yüzyüze eğitimi bile başaramamış bir toplumuz. Bunu unutmuş gibi online ile -mış gibi yapıldığı alenen ortada. Bunu öğrenimin her kademesinden veliler görüyor. 3-5 yıl içinde acı bir şekilde bize dönüşlerini de hepimiz göreceğiz.

Küçücük çocuklar, anne-babalarının veya kendilerinin PCR olurken yaşadıkları tedirginliği gördünüz mü hiç? “PCR’ın pozitif çıkarsa bana ne yapacaklar?” diye soran çocuklara kulak verdiniz mi? Okula gitmenin hastalandıran bir şey olduğunu kodlamalarını adeta ellerimizle başardığımız bu nesil ne olacak?

Bunlar hep önceliklerini belirleyememiş iktidarların başımıza orta ve uzun vade için ördükleri çoraplardan başka bir şey değil!

  1. Sıkıntı yaşayan her sektör ve her işyeri, devletin de sıkıntı yaşayacağının habercisidir. Çalışmayan vergi ödeyemez, işçi çalıştıramaz. Devamında aç kalan, fakirleşerek açlık sınırına gerileyen kişi sayısı artar. Planlamayı yurttaşımız olan işçi kapasitesinin en fazla olduğu alanlardan başlayarak yapmak yerine, yabancı işçiyi çalıştıran otellere vermek neden? Plansızlık değil de nedir? Mantığımıza uyduramadığımız bu akıl almaz kararların sebebi ve aklımızın almadığı ayrıntıları sorgulamak tek çıkar yolumuz. O da bize bir şey kazandırmıyor. Belli ki başkalarına kazandırıyor!

Kumarhanelere 3 günlük izin, yurt dışından gelene 7 günlük karantina, yurt içinde yaşayan ve temaslı bulunana 14 gün karantinanın uyumsuz ve anlamsızlığını defalarca sorguladık. Bunu tekrar bile etmeyeceğiz.

***

Sonuçta aklın yolu tek ve birdir!

17 Ocak saat 24.00’a kadar tam bir kapanma yapın. Tüm pozitif e temaslıları kontrol altına alın. Limanlardan da giriş olmayacağı için tablo netleşecektir.

Sonra aşılar başlayacak demişti Bakan.

Aşılamayı başlatın.

Öncelikli olarak üniversitelerin açılması ve eğitimin de her kademede yüz yüze başlaması için hamleleri gerçekleştirin.

Sonrası zaten kolay!

Bu kadar kolay iken, hala kıvırıyor ve dans ediyoruz!

Ne bekliyorsunuz?

Dr. Çiğdem DÜRÜST