İKLİMİ DEĞİL KENDİNİ DEĞİŞTİR

Dünya Bankası’nın(World Bank) verilerine göre, 2050 yılına kadar dünya nüfusu öngörülen 9,6 milyar insana ulaşırsa, insanlığın mevcut yaşam tarzını sürdürmesi için gereken doğalkaynakları sağlamak için neredeyse üç tane Dünya gezegeni gerekecek.

Durum oldukça vahim anlayacağınız.

Hükümetler arası İklim Konferansında özellikle mutabakat sağlanmaya çalışılan konulardan biri, emisyonların atmosferin ısısını 2oC arttırmamasıdır. IPCC’nin raporuna göre 2oC dereceye kadar sıcaklık artışının ortaya çıkarabileceği etkiler, ürün ve mahsul miktarlarında dengesizlik sebebiyle 10-30 milyon insan için açlık tehlikesi, sıcak hava dalgaları sebebiyle susuzluk, yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalık salgınları, kuraklıktan 0,4-1.7 milyar insanın içme suyu kaynaklarından mahrum kalması, kitlesel göçler, şiddetli kasırgalar şeklinde olabilecektir.

Birçoğunu yaşamaya başladık zaten…Ve şiddeti hergeçen gün artıyor.

Duke Üniversitesi kaynaklı yeni bir çalışmada, hükümetler karbon emisyonlarını azaltmak için önlemlerini hızlandırmazlarsa, yüzyıl sonuna kadar dünya çapında hava kirliliğine bağlı 153 milyon erken ölüm olacağı saptanmış.

Piyangonun kime vuracağını bilemeyiz.Bizde de yok demeyin.Çöplerin hala daha vahşice depolandığını ve çıkan çöp yangınlarında havadan karbonmomoksit soluduğumuzu unutmayın.

Bütün bunlar gösteriyor ki durum gerçekten ciddi bir aşamaya gelmiş.

Bunun içinde israf etmemek ve gereğinden fazla tüketmememiz gerekiyor.İşin başlangıç noktası aslında tamda bu.

Uluslararası Kurtarma Komitesi’nin (IRC) son raporuna göre Kenya’da 2.6 milyon insan kuraklık yüzünden gıdaya erişimde sıkıntı yaşıyor, gıda fiyatları 5 misli artmış durumda. Ülkenin kırsal bölgelerindeki aileler açlığın pençesinde ve para kazanabilmeleri için kız çocuklarını büyük kentlere gönderiyorlar.


Birçok rapor, aşırı sıcaklara bağlı olarak şiddetin ve göçün, gelir dağılımındaki eşitsizliğin ve yoksulluğun artacağını öngörüyor.

BM Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Temmuz 2019’da yayınlanan raporuna göre yüzyılın sonuna kadar 1,5 °C ısı artışı varsayılarak işle ilgili ısı stresi ve verimlilik kaybının 2030 yılına kadar toplam küresel çalışma saatlerinin% 2,2’sine (veya 80 milyon iş) eşdeğer bir artış görmesini bekleniyor.

Tarım ve inşaat en çok etkilenen sektörlerden ikisi olacaktır. Dünya çapında 940 milyon insan tarımda çalışıyor ve sektör 2030 yılına kadar yaşanan ısı stresinden kaynaklanan küresel çalışma saatlerinde kaybın %60’ına karşılık gelebilir. İnşaatta küresel çalışma saatleri aynı tarihe kadar %19 düşebilir.

Ülkemiz tarımında ve ekonomimizin itici gücü inşaat sektöründe buna yönelik projeleri hayata geçirmeli ve önlemleri almalıyız.Yeşil binalar bize bu fırsatı sunuyor.

800’den fazla bilim insanının katkıda bulunduğu, Türkiye de dâhil olmak üzere IPCC’ye üye bütün ülkelerin üzerinde anlaştığı rapor net bir gerçekliğin altını çiziyor: Küresel iklimdeki ısınma olağandışı! Atmosfer ve okyanuslar ısındı, kar ve buz miktarları azaldı, ortalama deniz düzeyi yükseldi ve sera gazlarının atmosferdeki birikimleri arttı. Hem gezegenimiz hem de bizler büyük risk altındayız. Rapora göre, “1951 – 2010 döneminde küresel sıcaklıklardaki artış, kesin olarak (%95 - % 100 ihtimalle) insan etkinliklerinden kaynaklandı.”

Bir düşünün bakalım sizinde buna katkınız varmı ? Mesela evinizdeki ampuller enerji tasarruflumu değilmi?

Doğal felaketler, her yıl yaklaşık 26 milyon insanı yoksulluğa zorlamaktadır ve acil bir eylem olmaz ise, iklim değişikliği 2030 yılına kadar 100 milyon insanı yoksulluğa itebilir. Bu ekonomik durgunluk hem işletmeler hem de ülkeler için kar-zarar satırında felç edici bir etkiye neden olabilir.

Tabii iş bu kadarlada bitmiyor;

İklim değişikliği ile beraber ülkemizde görülmeyen bazı bulaşıcı hastalıklara tanı konmaya başlanmıştır. İlk kez 1937 yılında Uganda’nın Batı Nil bölgesinde tespit edilen ve en çok Afrika, Batı Asya ve Orta Doğu’ da görülen Batı Nil Virüsü (BNV) Enfeksiyonu ülkemizde de görülmeye başlanmıştır.

Günümüzde neredeyse her hafta sağlık literatürüne yeni bir patojen dâhil edilmekte ve her iki-üç yılda bir yeni enfeksiyon hastalıklar tanımlanmaktadır

İklim değişikliği sağlığın sosyal ve çevresel belirleyicilerinden olan “güvenli içme suyu, yeterli gıda ve güvenli barınak” koşullarını etkilemektedir. DSÖ’ye göre; 2030-2050 yılları arasında, iklim değişikliğinin neden olduğu yetersiz beslenme,, sıtma, ishal ve sıcak stresi sonucu, her yıl 250.000 artan ölüm beklenmektedir.

DSÖ, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (BMÇP) tahminlerine dayanarak; stratosferik ozon miktarında %10 azalmanın, her yıl dünya çapında ek 300.000 melanom olmayan ve 4.500 melanom deri kanseri vakası ve 1.7 milyon ek katarakt vakası görülmesine neden olacağını belirtmektedir.

DSÖ 1970’li yıllardan beri iklim değişikliği nedeniyle yılda 140.000’in üzerinde kişinin öldüğünü hesaplamıştır.

Birleşmiş Milletler Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu adlı raporuna göre 2019’da açlık çeken kişi sayısı 690 milyona ulaşmıştır.

Bu sayıya 2020 sonuna kadar salgının da etkisiyle 130 milyon kişinin daha eklenebileceği belirtilmiştir.

Yüksek riskler göz önüne alındığında, küresel olarak hükümetler ve tabii bizde iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik tedbirlere derhal yatırım yapmalıyız.

Ekonomilerimizi ve insanlarımızı korumanın ve bu nedenle gelecekte onları daha fazla harcama yapmaktan kaçınmanın yolu budur.

Değişim asla kolay değildir. Ama değişmeliyiz. Hatta Çevreden yana değişmeliyiz.

Doğa, insanlığın doğal dünyaya zarar vermesi sonucu, salgın ve devam eden iklim kriziyle bize bir mesaj göndermektedir. BM genel sekreterininde dediği gibi ‘’İklim riskini görünür kılan anlayış, planlama ve finansmanda bir devrime ihtiyaç olduğunu gösteriyor’’.

Tüm bunlar hala hayal ürünüdür. Boşverin.Biz hayatımıza devam edelim diyorsanızda buda sizin bileceğiniz bir iş.
Ama şunu çok açık söyleyebilirim ki eğer iklimi değilde kendimizi değiştirmezsek birçoğumuz salgın hastalıklardan kanserden hatta susuzluktan bu hayata vaktinden önce veda edeceğiz.Ve en sonuda üzerinde yaşayacak ne bir ada nede bir dünya bulamayacağız oda kesin