Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Başkanı Dimitris Hristofyas, GKRY’nin Avrupa Birliği (AB) Troykası ile yaptığı anlaşmayı niçin imzaladığını PEO (Pan Kıbrıs İşçi Federasyonu) Genel Kurulunda anlatırken ağlamış. Söz konusu anlaşma özelde GKRY Bankacılık sektörünü ve genelde ekonomisini içine düştüğü kötü durumdan kurtarmak için alınması kaçınılmaz tedbirleri içeriyor. Bu anlaşma kabul edilmezse GKRY ekonomisinin daha kötü duruma düşeceği de diğer bir gerçek. Hristofyas bu anlaşma gereği işçilerin ve genel olarak çalışanların kazanılmış pek çok hakkının geri götürülmesine ağlıyor.
Hristofyas, beş yıl önce Başkanlığa seçilirken, Kıbrıs sorununda Rumları içine düştüğü yalnızlıktan kurtaracağını vaat etmiş, AB ‘deki ilk Komünist Devlet Başkanı ve AB Dönem Başkanı olarak tarihe geçmişti. Kıbrıs müzakerelerinde Yoldaşı Talat’ı masada oyalamayı başararak Rum Halkına verdiği sözü tutmuştu. Ancak iki olay bu başarısını unutturmuş, Türkiye’yi dize getirmeyi hayal ettikleri AB Dönem Başkanlığı prestijini yok etmiştir.
Başkan Hristofyas’ın başına gelen ilk trajik olay Zigi’deki cephanelik patlaması ile 12 asker ve itfaiyecinin ölmesi ve Elektrik Santralının büyük hasar görmesidir. İkinci trajedi ise Yunanistan’daki krizden kaynaklanan mali ve ekonomik çöküşü durdurmak için uygulanmak zorunda kalınan acı reçetedir. Hristofyas’ın gözyaşlarının asıl nedeni, beceriksiz bir yönetim dönemi için olsa gerektir.
Rum Maliye Bakanı Vasos Şarlis Rum Temsilciler Meclisinde yaptığı konuşmada, 2013 bütçesinde asli bütçe açığının yüzde 0,5 olarak öngörüldüğünü, 2011’de GSYİH’nin yüzde 71,1’i kadar olan kamu borcunun ise, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSHİH)’nın yüzde 85,8’i civarında yükseleceğini söyledi. GKRY, GSYİH’nın 2013 yılında yüzde 3,5’i kadar daralması beklenmektedir.
KKTC deki kamu borçları yüzde 100 ün üstünde, bunun için ağlayan veya kendine dert edinen var mı bilmiyorum. Bizim ne de olsa Anavatanımız var. Böyle şeyleri dert edinmemize gerek yok. Bu başka bir makale konusu. Benim bugün üstünde durmak istediğim konu Rumların içine düştüğü durum karşısında takındığımız tavır.
Güney Kıbrıs’ta yaşayan insanları (bunların %20 si Kıbrıslı olmayanlardır); geçmişteki kanlı olaylar ve çatışmalar, siyasi düşüncelerimiz veya dünya görüşümüz nedeniyle, farklı niteleyebiliriz. Kimimiz önyargılı bir nefret içinde hepsini aynı katagoriye koyarak “düşmanlarımız” olarak nitelemektedir. Kimimiz Kıbrıslı kimliğimizi öne çıkararak onları “vatandaşımız” olarak kabul etmektedir. Bir başka kesim ise onları oldukları gibi kabul ederek “komşu” olarak benimsemektedir.
Kıbrıslı Rumları “düşman” olarak benimseyenler; geçmişteki kanlı olayları, katliamları ve mezalimi, Rum Yönetiminin baskı ve zulmünü, bize yaşattıkları yoklukları, onbir yıl kapalı gettolarda yaşadığımız sınırlı hayatı ve acıları, maruz kaldığımız aşağılayıcı ve ayrımcı hakaret ve davranışları hatırlatarak onların başına gelen her kötü şeye hoşgörü ile bakabilmektedirler. Yukarda yazılan geçmişi hatırlamanın ve hatırlatmanın, geçmişten ders alarak geleceğimize yön verebileceğimiz inancı ile gerekli olduğunu biliyorum. Bu satırların yazarı da (bilmeyenler için yazıyorum) bir şehidin adını taşımaktadır. 1958 de dayısı 1964 de dedesi Rumlar tarafından şehit edilmiştir. Buna rağmen Kıbrıslı Rumların tamamını düşman olarak kabul ederek başlarına gelen kötü şeylere sevinmenin Türk’e yakışmadığının bilincindeyim.
“Romantik Kıbrıslılar” olarak gördüğüm ve kendilerini hala Rumlarla aynı devletin vatandaşları olarak kabul edenlerin de gözlerini açarak gerçeği görmelerini istiyorum. Kıbrıslı Rumların bugün içine düştükleri durum, onların tercihlerinin bir sonucudur. Kıbrıs’ın bölünmesinin gerçek sebebi olan ENOSİS hayalinin esiri olarak, bağlanmak için can verdikleri ve can aldıkları Yunanistan’a güvenmenin ve yatırım yapmanın bedelini ödüyorlar. Onlarla birlikte ağlamak ve “ne olacak bu Kıbrıs’ın hali” diye üzülmek yerine, akılcı bir düşünce ile birşeyler yapmak daha gerçekçidir.
Düşmanlık veya Türk – Rum rekabetinin verdiği dürtü ile GKRY ekonomisin içine düştüğü zor durum, bizim basınımızda çoğunlukla alaycı ve iğneleyici başlıklarla verilmektedir. Son günlerin modası da “Hristofyas’ın gözyaşları” veya “Hristofyas ağladı” başlıklarıdır. Sayın Hüseyin Özgürgün de yurt dışı özel geziler ve veteranlar futbol maçları arasında fırsat bulup Dışişleri Bakanı olduğunu hatırlamış olacak ki, “Rum tarafındaki kriz adil, kalıcı ve yaşayabilir bir çözüme ulaşılabilmesi için bir potansiyel oluşturmuştur” ve “bu kriz, siyasi bir çözüme temel teşkil eder” diye buyurmuş.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, KKTC’nin içinde bulunduğu ekonomik durum, Rumlara gülmemiz veya alay etmemiz için, övünülecek seviyede değildir. KKTC ekonomisi sürekli kriz içindedir. Yıllardır süren partizanlık, beceriksizlik ve kötü yönetimlerin sebep olduğu “sürekli ekonomik kriz” çalışanların maaşlarında azalmaya sebep olmuyorsa, Anavatan Türkiye sayesindedir.
Gelelim Dışişleri Bakanımızın beyanlarına. Kıbrıslı Rumların içine düştükleri ekonomik sıkıntıların, Kıbrıs sorunundaki tezlerini ve pozisyonlarını terk ederek, bizim umduğumuz veya beklediğimiz bir çözüme razı olmaları ile sonuçlanacağını beklemek, hayal kurmanın ötesinde bir illüzyondur. Kıbrıslı Rumların kabiliyetlerini ve gerçek durumlarını dikkate almadan gerçekleşmeyecek beklentilere kapılırsak, bizi yeni hayal kırıklıkları bekliyor demektir.
Rahmetle andığım kayınpederim Gazeteci–Yazar İzzet-RızaYalın, yılların gazetecilik birikimi, gözlem ve değerlendirme yapma deneyimi ile, bir gün bana şöyle demişti. “Biz 1974 den sonra adanın en münbit (verimli) ve sulu arazisi bizde kaldı diye övünüp, beceremeyip Türkiye’den yaş sebze ithal ederken, Rumlar göçmen çadırlarının önünde domates yetiştirdiler ve bize sattılar.” Bu sözlerdeki gerçeğin bugün hala geçerli olduğunu kabul etmeyen KKTC vatandaşı var mı? Varsa, bu onun ve içinde yaşadığı hayal dünyasının sorunudur.
Kıbrıslı Rumlar içine düştükleri ekonomik krizden çıkmak için kısa sürede, ne yapılması gerektiğini kabul ederek, toplumsal fedakarlık içinde, gerekli tedbirleri alıyorlar. Alınan ve alınacak diğer tedbirlerle, beş veya on yıl sonra bugünkü durumlarına tekrar ulaşmayı umuyorlar. Halen yılda 30,000 bin dolara ulaşan fert başına yıllık gelir seviyesinden, özellikle düşük gelir seviyesindeki insanların %20 ye yakın gelir azalmasının oluşturacağı handikapları karşılamaya çalışıyorlar.
Kıbrıslı Rumların karşı karşıya kaldıkları zorlukları aşmak için kullanacakları en önemli yetenekleri, rahmetlik kayınpederimin yukardaki özlü sözünde saklıdır. Rumların ulusal kişiliğinin bir unsuru olan girişimcilik ve ticaret yapma kabiliyetleridir. Gerçekçilik ve akıl yolu ile hareket edersek, bizi bu dönemde onlarla ortak hareket ettirecek olan da Rumların bu milli hasletleridir.
Bu dönemde bize düşen, Kıbrıslı Rumları, düşmanlıktan ve romantik duygulardan arınarak komşu olarak kabul etmek ve bu gerçeğe göre hareket etmektir. Unutmayınız ki komşunun evine ateş düşmüşse siz rahat uyuyamazsınız. Oradaki ekonomik sıkıntı bize yansıyacaktır. Nitekim Rum ekonomisi daralmaya başlayınca ilk işten durdurulanlar orada çalışan Kıbrıslı Türkler oldu. Gelirleri azalmaya başlayan Kıbrıslı Rumlar, daha az kuzeye geçecek, kuzeyde daha az alışveriş yapacak veya daha az kumar oynayacak demektir. Kumarcıları gazino patronlarına bıraksak bile, bizim piyasamız, başta lokantalar olmak üzere çeşitli sektörler bu fakirleşmeden etkilenecektir.
Bu durum bize bir de fırsat sunuyor. Kıbrıslı Rumların ekonomik çıkmazdan kurtulmak için yapacağı çabalara fırsat penceresi sunabiliriz. Mersin kapısının açılması ve Türkiye ile serbest ticaret yapabileceğimiz koşulların oluşması şartı ile öncelikle 75 milyonluk Türkiye pazarına yönelik, uygun fiyat ve kalitede ürünleri birlikte üretip birlikte pazarlayacağımız girişimler kurmayı önerebiliriz. Bu işbirliğinin başarılması halinde, bu ortak girişim gücünü başka ülkelere yönelik ekonomik faaliyetlerde de kullanabiliriz. Bunu da hayal olarak görebilirsiniz. Bu hayalin gerçekleşmesinin ön şartı her iki taraftaki ön yargılardan uzak davranabilmektir.
Bu hayalin gerçekleşebilmesi için önce biz üzerimize düşeni yapabilmeli, Kıbrıs Türk Halkının üretim ve ticaret yapabilme kabiliyetini ve Rumlarla nasıl ortak girişim yapabileceğimizi değerlendirebilmeliyiz. Bu çabalarda siyasi engelleri aşmak için özel sektör ve meslek kuruluşları insiyatif almalı, hükümet yetkilileri de bu çabaları desteklemelidir.
Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların içinde bulundukları ekonomik zorlukları aşmak için ortak girişim yapmaları ve bunun başarılması, belki de siyasi güçlüklerin ve ayrılıkların aşılması için de örnek ve teşvik edici olur. Bunlar olmazsa ne mi olur? Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler ayrı ayrı ve kendi dünyalarında yaşamaya devam edereler. Benim bundan bir şikayetim yok.