Savaş görmüş toplumlarda barışmak isteyenler, kendileriyle, savaştıkları ile, geçmişleri ile barışabilmek için hangi dili kullanırlar?
Dünyanın pek çok yerinde, yakın dönem savaşlarda savaş suçlusu olarak yargılananlar genellikle liderlik pozisyonunda olan, emir veren kişilerdir. Toplumsal düzeyde Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları, suçluların, mağdurlar ve toplumları ile yüzleşmesini daha manevi yaklaşımlarla ele alır. Toplum önünde mağdurdan özür dilenmesi, toplum adına ve topluma dönük bir hizmetin verilmesi, suçlunun vicdani olarak taşıdığı sorumluluğu ve suçluluğu paylaşması, mağdur ettiği kişilerle yüzleşerek onlara yaptıklarının ne hissettirdiğini dinlemesi gibi yaklaşımları içerir. Meraklısı Rwanda örneklerine bakabilir. Kızkardeşinin kızının iki kolunu kesip, tecavüz eden suçlularla toplum önünde karşı karşıya gelen bir dayının hikayesini dinlemiştim mesela. Afrika’daki “yeniden barışma” yöntemleri yalnızca suçluların açığa çıkmasını, itiraf etmesini, mağdurları dinlemesini değil, aynı zamanda mağdur edilenlerin affetmeyle ilgili geliştirdikleri derin felsefi yaklaşımları da içerir.
Bunun en temel sebebi, toplumlararası savaşlarda suçluların hepsinin hapse atılmasının imkansızlığıdır. Maalesef, savaş ve yıkım, komşuların komşulara saldırdığı, tecavüz ettiği, öldürdüğü bir gerçeklik olduğu için mağduriyet gibi saldırganlık da, suçluluk da toplumsal düzeyde ve geniş çaplı gerçekleşmektedir.
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları cezalandırmanın ötesinde, yüzleşme ve barışma adına kurulmaktadır.
Kıbrıs gibi nüfusun görece az olduğu toplumlarda “suçluları hapse atma” mantığı ile savaşı ele almaya kalkmak demek, her grubun böylesi bir yüzleşmeyi bastırmak için elinden geleni yapması ile sonuçlanacaktır. Çünkü maalesef sivil toplum ve sendikalarımızın içinde hızla yayılan bu “iyiler ve kötüler”, “tecavüzcüler ve masumlar”, “katiller-caniler ve insancıllar”, sanıldığı kadar kolay ayrımlar değildir.
Babaları ve dedeleri savaşmamış kaç kişi vardır toplumlarımızda? Savaştıkları toplumun kurduğu örgütlere “direniş” adını vermeyen, katılmayan ve emirlerini uygulamayan kaç kişi vardır?Pek az. Bu çoğunluluk hali de özellikle savaşta suç işlemenin, saldırgan olmanın sadece belli gruplara ait olduğu iddiasını kesin hatlarla çizilemeyeceğimizin en önemli göstergesidir zaten.
Savaşa sadece şovenist ve ırkçılar mı katılmaktadır ya da katılmıştır? Irkçı olmamak için tek bir grupla barışmak, tek bir grubu sevmek yeterli midir? Okul sıralarındaki göçmen çocuklara baktığında “biz çoktan işgal edilmişiz” diye televizyonda rahat rahat konuşabilenler barış dili mi konuşmaktadır? Böyle diyenleri dünyanın pek çok yerinde göçmen haklarını savunanlar ırkçılığın kitap tanımlarından gördüklerine göre çıkıp “bu ırkçılarla yaşamak istemiyoruz” mu demeliyiz? Aramızda “insan olanlar ve insan olmayanlar” var mı demeliyiz? Yoksa beğenmesek de ırkçıların da yaşam hakkı olduğunu kabul ederek ama ırkçılıklarının kurumsal ve sistemsel ırkçılığa dönemsine, insanlara zarar vermelerine engel olmak, görüşlerinin yaygınlık kazanmaması için mücadele mi vermek durumundayız?
Adayarısında barışın diliyle konuşmak, tecavüz fantazisi kuran adamlara “söylediklerinizi size aynen iade ediyoruz” cümleleri ile ifade edildiğinde, bu barışın dili midir? Tecavüz etmek isteyen ve tecavüzün hak edildiğini söyleyenlere sözlerini iade etmek, “tecavüz edilen siz olun, siz tecavüzü hak ediyorusunuz” anlamına gelmektedir. Duyduklarını beğenmeyip tecavüz etmek isteyenlerle, tecavüz fantazisi kuranların tecavüz edilmesi gerekenler olduğunu söyleyenler arasında, barış dili nerededir?
Nefret gerçekten bitti mi adayarısında?
Yüzleşmek, konuşmak, ortaya çıkarmak adaletlidir. “Lanetlemek,” “ tecavüz fantazisi kurana lafını aynen iade etmek”, “onlarla toplumumuzda yaşamak istememek” bir başka biçimde ama yeniden insanlığından çıkarmaktır, intikamcıdır, nefreti yeniden besler.
Yüzleşebilmek için intikamın ötesine geçmek gerek. İntikam yeni nefretlerin habercisidir sadece. Çok etnikli, çok dinli, çok dilli bir adada yaşarken artık hesap vermek demek, karşı karşıya gelmek, özür dilemek, yapılanın etkilerinin ne olduğunu eziyeti çekenin gözüne bakarak dinlemek, mağdurlar ve toplumun karar vereceği anlamlı birşey yapmak demektir. Bundan umulan da affedebilmek, yaraları sarabilmektir. Bunlar kadar önemli olan bir umut da, yeni neslin sıradan insanlarının geçmişin sıradan insanları gibi ötekileştirerek, insanlığından çıkararak insanlara zarar vermeyi reddedecek evrime ulaşmalarıdır.
Adayarısında genellikle kavramlar içi boşaltılarak konuşulur. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları konuşulmaya başlamışken, en azından bunu içeriğinden koparıp, yeni kavgaların, yeni nefretlerin, yeni intikamların aracına döndürmeyelim. “Canavarları” hapse atmaktan konuştuğunuz bir barış sürecinde, böylesi komisyonların kurulmasını önce yanı başınızda savaşa katılmış olanlar istemeyecektir. Uzlaşmak ve yeniden barışmak, paylaşmak, dinlemek, yüzleşmektir ama en çok da affetmektir.