Çarşamba akşamı iki hafta süren Güzelyurt gezi programını bitirdik. Güzelyurt çarşısını gezeken yaşadığımız bir olay Bu şirin kasabamızın durumunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Çarşının dörtte birini henüz dolaşmamışken Sayın Serdar DENKTAŞ “geziyi bırakalım” dedi. Sayın Genel Başkana eşlik edenler neden diye sorunca “Görmüyormusunuz çarşıda bizden başka kimse yok. Esnafa ayıp olmasın” dedi. Sayın DENKTAŞ ikna edildi ve devam ettik. Güzelyurtlu ve Güzelyurt’un durumu gerçekten ismine yakışmaycak şekilde içler acısı.
Güzelyurt’un bu duruma gelmesinde elbette gelmiş geçmiş hükümetlerin ve bu güzel ilçeyi temsil eden politikacıların da katkısı var. Son on yıldır Güzelyurt ilçesi, seçimlerde UBP ve CTP’ye büyük destek verdi. 2004 referandumunda ise EVET oranı en yüksek ilçeydi. Hem de Güzelyurt Rum Kurucu Devletine bırakıldığı halde. Referandumda alınan sonuç ile birbiri arkasına iktidar gelen partilere Güzelyut’tan güçlü destek çıkması, Güzelyurt seçmeninin memnuniyetsizliğinin ve daha güzel bir gelecek aradığının bir işareti bence.
Son iki seçim sonuçlarını hatırlarsak bunu daha iyi anlarız. 2005 seçimlerinde CTP ülke genelinde % 44.5 oy alırken Güzelyurt ilçesinden % 46.65 oy almıştı. 2009 seçimlerinde de UBP genelde % 44.0, Güzelyurt’tan % 49.48 oy aldı. Ülke genelinde birinci gelen partinin bu ilçede ülke ortalamasından daha yüksek oy alması dikkati çekmektedir. İlçeden güçlü destek alan partilerin ne yaptığına da şöyle bir bakalım.
CTP 2005 seçimlerinden sonra kurulan hükümette, Tarım Bakanlığı DP’de olmasına rağmen CYPFRUVEX Yönetimini üstlenerek narenciye üretmine hizmet şansını yakalmıştı. Ne mi yaptı. Önce partizanlık yaparak CYPFRUVEX kadrolarını şişirdi ve iflasa sürükledi, sonra da zarar ediyorlar diye Paketleme Tesislerini özelleştirme adı altında birkaç sermayedara peşkeş çekti. Bu gün bu tesislerden üretici istifade edemiyor. Tesislerin çoğu da kapalı ve çalıştırılmıyor.
CTP’ne duyulan öfke ile, eskiden yaptıkları unutularak halkın tekrar tek başına iktidara getirdiği UBP döneminde ise, narenciye üreticisine verilen doğrudan gelir desteği hiç bir yıl zamanında ödenmedi. CYPFRUVEX’e ürün verenler geçen yılın ürün bedelini hala alamadı. Destek kapsamındaki bir üründen, üreticinin eline ancak maliyeti kurtaracak kadar para geçtiği halde, vergi talep ederek ve resen vergi salarak herkesi çıldırttı.
Demokrat Partili Tarım Bakanı Sayın Hüseyin Öztoprak döneminde, narenciye üreticisi doğrudan gelir desteğinde altın çağını yaşadı. Şimidiki Başbakanın Tarım Bakanı olarak görev yaptığı 2003 yılında Doğrudan Gelir Desteği dönüm başına 80 TL iken, Sayın ÖZTOPRAK’ın bakanlık yaptığı yıllardan 2005 de 335 TL ve 2006 da ise 255 TL olarak gerçekleşti. DP nin farkı ortada.
Sembolü başak olan ve “Emek en yüce değerdir” sloganını dilinden düşürmeyen CTP 2006 yılında DP’yi hükümetten atarak, kendisinin kurdurduğu partinin desteği ile tek başına iktidara sahip olunca, Tarım Bakanlığını da üstlenmiş ve doğrudan gelir desteğini dönüm başına 160 TL ye düşürmüş, onu da zamanında ödememiştir.
Geçimini narenciye üretiminden alan bir bölgenin, seçimlerde dikkate alınması gereken bir destek verdiği halde, desteklediği siyasal iktidarlar tarafından narenciye üretiminin baltalanması, siyaset bilimcileri tarafından incelenmesi gereken bir vakadır.
Güzelyurt’un, siyasal iktidarlar tarafından bilinçli olarak geri bırakıldığı, Güzelyurt halkında bir kanaat olarak yerleşmiştir. Halkın bu kanaatı edinmesinde sadece beceriksiz siyasal iktidarların narenciye üretimini baltalaması değil, müzakere masasında sürekli bir taviz bölgesi olarak adının gündeme getirilmesi de etkilidir. Gelmiş geçmiş bütün iktidarların, bölgeye narenciye dışında gelir getirecek bir yatırım yapmaması bu kanaatin her geçen gün pekişmesine yol açmaktadır.
Rahmetle andığımız Kurucu Cumhurbaşkanı DENKTAŞ, müzkereleri sürdürdüğü dönemde halka hep şu çağrıyı yapmıştır. “Müzakereler benim işimdir. Siz işinize gücünüze bakınız.” Bu çağrı bugün içinde geçerlidir. Hükümet, üretici, yatırımcı veya sıradan vatandaş, eğer yapması gereken üzerinde gereğince durursa ülkede her şey daha güzel olur. Ancak Güzelyurt örneğinde olduğu gibi, “burası bir gün verilecek” korkusu halkın yüreğine salınırsa, bölge halkı, kendinin veya çocuklarının geleceğini başka bölgelerde arar.
Bu korku nedeniyledir ki, Güzelyurt Halkı başta Gönyeli olmak üzere başka yörelere göç etmekte, oralara yatırım yapmaktadır. Annan Planına en güçlü desteği vermesi ve bu suretle “ne olacaksa bir an önce olsun” demesi, bölge insanının gerçek hislerini ortaya çıkarmıştır. Bölgeye Devletin güçlü eli uzatılmadıkça, Güzelyurt yaşanan göçü tersine çevirecek bir cazibe merkezine dönüştürülmedikçe, Güzelyurt insanı kendini güvence içinde hissetmeyecektir.
Güzelyurt’a sahip çıkmak, sadece ekonomik sebeplerle değil, siyaseten de bir zorunluluktur. Nasıl ki KKTC’nin tanınma talepleri veya uluslararası yalnızlıktan kurtulması çabaları, “biz bu devletten vazgeçebiliriz” anlayışı ile müzakerelere devam ederek gerçekleşemez ise, “Güzelyurt verilecek” anlayışı ile müzakere ettikçe, Güzelyurt’ta yaşayan vatandaşlarımız da kendini güvende hissedemez.
Çare Kurucu Cumhurbaşkanımızın bize bıraktığı vasiyettedir. Bizi son nefesinde bile “devletten vazgeçmeyin” diye uyaran Cumhurbaşkanımıza layık evlatlar olduğumuzu isbat etmektedir.
Güzelyurt’a sahip çıkmak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkmakla eş değerdedir.