Geçenlerde bir ortamda karşılaştık.
Dr. Burhan Nalbantoğlu Devle Hastanesi’nin genç asistan hekimlerinden.
Kim olduğunun anlaşılmasını istemediğim için hakkında detay vermeyeceğim.
Ancak, gerçek şu ki, sadece kendisi adına değil, kendi konumunda olan diğerlerinin adına da konuşuyor…
Asistanlık eğitimi alıyor. Tabii buna eğitim denilirse…
-Nasıl gidiyor? diyorum.
-Abi, nasıl olsun? diyor. Nöbetten çıktım, dinleneceğim.
-Vaka görebiliyor musun peki? diye soruyorum.
-O kadar çok değil. Daha çok kendi hastaları ile kendileri ilgileniyorlar. Ne denk gelirse ona bakıyoruz.
-Ders anlatan var mı?
(Sadece gülümsüyor.)
-Nöbetler yoğun mu?
-Olur olmadık vakalar geliyor. Arada tek tük gerçek acil vaka çıkıyor. Birilerinin bunu düzene koyması, millete anlatması lazım. Gece sanki poliklinik gibiyiz. Kimse bir şey kazanmıyor bu sistemde.
-Nöbet parası peki? Alıyor musunuz? Hani grev yapacaklardı ya?
-Abi biz asistanız. Sence alıyor muyuz? Grev bizimle ilgili değil…
-Ne yapmayı düşünüyorsun?
-Asistan eğitimimin devamı Türkiye’de. Asıl orada öğreneceğim zaten. Burada bir ayda gördüğün vaka çeşitliliğini, orada bir günde görüyorsun. Bazı vakaları zaten şanslıysan görürsün burada.
-Dönecek misin geri? Branşına burada ihtiyaç var aslında.
-Düşünmüyorum Abi. Buranın şartları iyi değil. Önceden ihtimal vermemiştim ama şimdi çok iyi anladım. Burada çok garip bir sistem var. Onların (büyük meslektaşlarını kastediyor) isteklerini yerine getirmediğin sürece burada yaşaman zor. Tek başına da zaten bir şey yapamazsın. Dönmeyeceğim büyük ihtimalle. Orada düzeni kurmak daha kolay Abi.
Pırıl pırıl bir genç meslektaşım.
Bir taraftan uzman olmaya çalışırken, bir taraftan da, geleceğini nasıl kurgulayacağının kaygısını yaşıyor.
Biliyor ki, bu ülkede uzman olduğun zaman, geleceğin de çantada keklik olmuyor. Hasbel kader, annen-baban ya da yakın bir akraban doktor ise, bu ülkede mesleğini gönlünce icra etmek adına, açık ara önde sayılırsın diğerlerine göre.
Uzmanlık eğitiminin yetersizliğinden bahsediyor konuşmamızın genelinde. Vaka azlığından, olsa da vakalara nasıl dahil edilmediğinden. Aslında varlık sebebinin, acilleri, poliklinikleri tamponlamaktan başka bir şey olmadığını ima ediyor konuşmalarının satır aralarında.
En çok dikkatimi çeken de, kendinden büyük olan ve kendisine asistanlık eğitimi vermekle de görevli büyüklerinin, özelden devlete çağırdığı hastaları ile ilgilenirken, kendisini yanlarına almamaları!
Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi, aslında aynı zamanda bir eğitim, araştırma ve uygulama hastanesidir.
Fakat gelin görün ki, pratikte durumlar farklı. Kendi özelinde baktığı hastayı, işlem için devlete yönlendiren ve işlemi asistanının görmesini istemeyen doktorlar var! Ders anlatan var mı? O konuya hiç girmeyelim!
Belli ki, sistem asistanların aleyhine kurumuş bir düzenden ibaret Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde.
Ama hiçbiri sesini çıkaramıyor asistanların. Seslerini çıkaramayan doktorlarımız onlar!
Uğraşmak ya da büyüklerini karşılarına almak istemiyorlar.
Bir an önce Türkiye’deki asistanlıklarını da tamamlayarak eksikliklerini gidermek istiyorlar.
Uzmanlıklarını aldıklarında ise, geri dönüş sancısı başlıyor bu sefer.
Geriye, ülkesine mi dönmeli, yoksa Türkiye’de mi devam etmeli?
Bir tarafta yüreğindeki sevgi ve özlem, diğer tarafta heba olma riski ile karşı karşıya olan emekleri ve idealleri.
Çoğu genç hekimin beynini kurcalıyor bu soru.
Ne yazık ki bu sorunun cevabını kendisi değil, yine yaşadıkları veriyor…
Mesleğini doya doya, eşit şartlarda yapmak istiyor, engellenmeden…
Gönlü istemese de mantığı dökülüyor dilinden.
‘’Geri dönmeyi düşünmüyorum’’ diyor, büyükleri ülkesinin her köşesini ele geçirirken…
Dr. H. İlker İpekdal
İletişim: 0542-8529899