Fasulye, makarna, ekmek…
1964’te iaşe dağıtılan günlerden bu yana Kıbrıs Türk toplumu kendini aşmaya çalışıyor. Bu ülkenin çalışkan ve dürüst insanları hiç de memur olma sevdasına değildi bir zamanlar… Tam da tersi fabrikalaşmaya, üretime büyük değer biçerdi toplum.
Aytuğ F. Plümer’in ‘Kıbrıs Ekonomi Tarihi’ başlıklı kitabında aktardığı araştırmalara göre, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Kıbrıslı Türk sanayiciler peynir, yün, deri, limonata, gazoz, teneke, sabun, dondurma, şekerleme, mermer, kiremit, tuğla, makarna, tornacılık, dökmecilik ve kuyumculuk gibi alanlarda özel işletmeler kurmuştu.
Ne var ki dönemin siyasilerinin ‘Türkten Türke Kampanyası’nı başlatmasıyla birlikte, Plümer’in Salih Egemen’in ‘Kıbrıslı Türkler Arasında Siyasi Liderlik’ adlı kitabına referans yaparak belirttiği üzere, “Rum tüccarlardan alınan malların Türk tüccarlar vasıtasıyla Türk müşterilere satılması” süreci Türk ticaret kesimini Rum kapitalist sınıfına bağımlı kılmaya yarıyordu.
***
1984 sonrasında ‘Made in TRNC’ ısrarı sayesinde Kıbrıs Türk tarım ve sanayi ürünlerine 1994 Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) Kararları ile uygulanmaya başlanan ambargo patron siyasileri toplumsal baskı altına almış ve siyasilerin toplumu memuriyete daha da özendirmesi ile sonuçlanmıştı. Bu sonuç, doğrudan patronajla iktidarını koruyabilen siyasilerin yarattığı bir sonuçtu.
***
Ülkenin seçilmiş siyasilerinin kendilerini patron yerine koymayı bırakması, bilinçli yurttaşın kendisini bir müşteri; seçilmiş yöneticileri birer patron olarak görmeyi reddetmesi ile sağlanabilir. Yurttaşı müşteri, kendi varlıklarını patron olarak biçimlendirenlerin, toplumun ilerleyişini sırf kendi iktidarlarını koruyabilmek adına nasıl durdurmaya çalıştıklarını fark edebilirsek, devlet patronajını ve devlet kapitalizmini yıkacak anayola nereden çıkabileceğimizi kestirebiliriz. Üretimin, sanayinin ve ticaretin geliştiği bir Kuzey Kıbrıs’ı yaratacak olanlar, bu ülkeye patronluk etmeye hevesli siyasiler arasında değil; aklıyla, enerjisiyle, disipliniyle, üretme tutkusuyla hareket eden, kendi halinde çabalayan insanlar arasındadır.
Patronaj partileri Kıbrıs’a, toplumun hiç de hak etmediği, çok büyük başarısızlıkları reva gördüler. Yıkımın altından yıllardır kalkamayan, depresif bir toplum yarattılar. Bunun başlıca sorumluları, devlet olanaklarını kendi siyasi çıkarları için dağıtarak iktidarlarını güçlendirebilen siyasilerdir.
Patron-müşteri ilişki biçiminin siyasiler tarafından değiştirilebileceği gibi bir beklentiye girmek mantıksızlıktır. Patronajı, devletin yeni bir müşterisi olmayı reddederek yıkacak olan, yurtsever, demokrat ve girişimci yurttaşın ta kendisidir.
***
Plümer’in kitabında ifade ettiğine göre, 1970’te Rum girişimcilere ait 135 otel yatırımı varken Kıbrıslı Türkler aynı yıllarda turizmi sadece Saray Otel’in verdiği hizmetle sürdürebiliyordu. Fasulye, makarna ve ekmek dağıtıldığı günlerden bugüne, turizmde, eğitimde katedilen mesafe kendimize güvenmemiz ve daha iyisini hedeflememiz için yeterlidir.