Günlerden 24 Eylül. Saat 11 suları.
İstanbuldayız.
Sallanıyoruz.
Biraz sağa biraz sola.Çok şiddetli değil fakat yinede endişelendirecek boyutta.
Bereket versin ki uzun sürmedi. Biraz daha devam etse pencereden atlamış olanları akşam haberlerinde izleyecektik.
4.7 Şiddetindeki İstanbul depremine ben ve eşim Fizyoterepist Reyhan hanımın 7. kattaki kliniğinde yakalandık.
İstanbulda olası bir depremde binaların kalitesizliği ön plana çıkarılarak yapılan olumsuz haberlerden dolayı depremin ilk saniyelerinde bir miktar endişelendiysemde ,sallanırken gözlemlediğim binanın davranışı açıkçası bir Mühendis olarak beni pek fazla korkutmadı.
Sonradan Reyhan hanımdan öğrendiğime göre o bölgede binanın üzerine inşa edildiği zemin sert zeminmiş.
Depremde önemli bir avantaj.
Bir sonraki günkü 5.8 şiddetindeki deprem ise saat farkı ile bizi yakalayamadı.
İstanbul tekrar sallandığında biz artık Kıbrıstaydık.
Depremler dünyanın bir gerçeği.Fakat gelin görün ki yokmuş gibi davranıyoruz ve öyle yaşıyoruz.
Taki bir sonraki sallantıya kadar.
Bu konuda yaşamımız boyunca bizlere öğretilen kalıplaşmış şeyler oldu.
Depremde hayatta kalmak için yapılması gereken ilk şeyin emniyetli bir yerin altına girip saklanmak olduğu söylendi.
Kapı altı, kiriş altı, masa altı vs.
Halbuki durum aslında hiçte öyle değilmiş.
Hazır sırası gelmişken ve Kıbrıs adasıda potansiyel deprem kuşağı üzerinde iken ve bir sonraki depremde yaşanmadan konuyu birkez daha hatırlatayım ve;
Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibinin Kurtarma şefi ve afet olayları müdürü
Doug Coppun bu konudaki tecrübelerini sizlerle paylaşayım.
Doug Copp 875 yıkılmış binaya sürünerek girmiş, 60 ülkeden kurtarma ekipleriyle çalışmış, birçok ülkede kurtarma ekipleri
oluşturmuş ve çok sayıda ülkede birçok kurtarma ekibinin üyesi 1985'ten beri aynı anda gerçekleşenler hariç dünyadaki
bütün büyük felaketlerde çalışan bir kişi.
Doug Copp 1996'da kendisinin hayatta kalma metodunun geçerliliğini ortaya koyan bir film yapmış.
İçinde 20 maket (mannequis) olan bir okulu ve evi yıkmışlar. On maket 'çömel ve korun' metodunu uygularken, 10 maket
'hayat üçgeni' metodumu uygulamış. Tasarlanmış yıkımdan sonra görüntüleri filme alıp sonuçları belgelemek için enkazı
geçip binaya girmişler. Bina yıkımlarında oluşabilecek şartlar dahilinde direk olarak gözlemlenebilen ve bilimsel şartlar
altında hayatta kalma tekniklerimi uyguladığı film 'çömelip korunan/saklanan' kişiler için hayatta kalma şansının sıfır
olduğunu ortaya koymuş.
Hayat üçgeni metodunu kullananlar için hayatta kalabilme şansı yaklaşık olarak % 100 olmuş.
Enkazına girdiği ilk bina 1985 Mexico City depreminde bir okulmuş. Bütün çocuklar sıralarının altındaymış ve her bir çocuk
kemiklerinin kalınlığına kadar ezilmişlermiş. Sıralarının yanındaki koridorlara uzanmış olsalardı hayatta kalmış olabilirlerdi
diyor Doug Copp.
Aslında Doug Copp un demek istediği , binalar yıkılırken, objelerin üzerine düşen tavan ağırlığı veya içerideki mobilyalar bu
nesnelere çarparken yanlarında bir yer, boşluk bırakırlar. Bu boşluk onun 'hayat üçgeni' dediği alandır. Nesne ne kadar
büyük ve ne kadar dayanıklı olursa daha az ezilecektir. Nesneler ne kadar az ezilirse boşluk ve bu boşluğu kullanan kişinin
yaralanmama olasılığı o kadar artacaktır.
Deprem anında hayatta kalma, ailelerine bakma ve başkalarını kurtarma hakkında 750 bin nüfuslu Trujillo kentinin İtfaiye
bölümünü eğiten Doug Copp kendisine her yerde eşlik eden Trujillo İtfaiye Departmanının kurtarma şefi Üniversitede
profesörünün Kişisel ifadelerini şöyle aktarıyor.
'Adım Roberto Rosales. Trujillo kurtarma ekibi şefiyim. 11 yaşındayken çöken bir binada mahsur kaldım. Mahsur kalışım
1972 yılında 70.000 kişini öldüğü depremde oldu. Erkek Kardeşimin motosikletinin yanında oluşan 'hayat üçgeni' içinde
hayatta kaldım.
Yataklarının veya sıraların, masaların altına giren arkadaşlarım ezilerek öldüler (isim, adres vb detayları anlatıyor). Ben hayat
üçgeninin yaşayan örneğiyim. Ölen arkadaşlarım 'çömel ve korun' örnekleridir.
Yaşamım boyunca tehlikeli sayılabilecek şiddette yaşadığım 3 deprem var sanırım.
Her defasında sağlamdır diye ya kapı altına girdik.Yada yatak altına girmeyi düşündük.
Çok şükür ki üzerimize yıkılan bir şey olmadı.
Binalar çökerken basitçe 'çömelen ve korunan' kişiler istisnasız her defasında ezilerek ölüyorlar. Masa, araba gibi nesnelerin
altına giren kişiler her zaman eziliyorlar.
Kediler, köpekler ve bebekler'in hepsi doğal bir şekilde dizlerini ana rahmindeki gibi karınlarına doğru çekerek kıvrılırlar.
Deprem anında sizde bu şekilde kıvrılın. Bu doğal bir güvenlik ve hayatta kalma içgüdüsüdür.
Daha küçük bir boşlukta hayatta kalabilirsiniz. Hafifçe ezilecek ama yanında boşluk yaratacak bir kanepe,bir dolap gibi geniş
ve büyük bir eşyanın yanında durun ve hayat üçgeninizi oluşturun.
Bu arada Doug Coppun hayat üçgeni filmine şu adresten ulaşabilirsiniz.
https://www.youtube.com/
Bizim KKTC Hükümetimizin bu konuda herhangi bir hazırlığı olduğunu sakın düşünmeyin.
Araştırın bakın.Haklı olduğumu göreceksiniz.
Ülkemizde bu konuda sorumlu herhangi bir kurumun bilgi verici sitesini bulmanızda olanaklı değil.
Tekrar İstanbuldaki 5.8 şiddetindeki depreme gelirsek.
Deprem konusunda endişelerimde haklıymışım.
Orta şiddetteki bu depremde bile 2 kişi ölmüş, 43 kişi yaralanmış.320 ağır 1895 az hasarlı bina 3133 hasarlı bina ihbarı yapılmış. 9 ağır 20 az hasarlı okul 2 ağır hasarlı Hastahane 9 hasarlı kamu binası tesbit edilmiş.
Siz siz olun oturacağınız binanın önce demirine betonuna bakın.Sağlam binalar satın alın.
Deprem çantanızı her zaman hazır tutun ve deprem anında merdivenlerden kaçmayı denemeyin kapı altına kiriş altına ise hiç girmeyin.