Yeşilin renginin bile değişeceğini, suyun bereketiyle ekonomiye de büyük katkıları olacağını hayal ediyorduk…
Dahası, bu suyun adını ‘barış suyu’ olarak bile değiştirmiştik!
Çünkü çok iyi biliyorduk ki bundan 3 sene kadar önce Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk yetkililer çok defa toplantı yapmış, Türkiye’den gelecek olan suyun her iki tarafa da nasıl dağıtımın yapılacağını konuşmuşlar, iki tarafın teknik heyetleri bu konuda hesap kitap bile yapmışlardı…
Ama görünen o ki gelecek olan su, bırakın barış suyu olmayı KKTC ve Türkiye arasında ciddi krizler yaratacak kadar dramatik bir sahne olmaya aday!
…
CTP’li kurmayların resmi olmasa da gayri resmi olarak söyledikleri şu;
“Türkiye’den gelecek olan su eğer özelleştirilirse biz bunu tabanımıza anlatamayız!”
Çünkü taban suyun KKTC yönetimi tarafından yönetilmesini istiyormuş…
Kim istemez ki bunu?
Ama altı boş bir söylem olduğunu da aslında kendileri çok daha iyi biliyor!
Çünkü onların ki suyun topluma kazandırılmasından daha ziyade ‘Kıbrıslılık’ kimliği ile siyaset yapmaktan başka bir şey değil!
Bu da demektir ki CTP yeşil olmaktan bıkıp usanmış kırmızıya dönme sinyalleri veriyor…
Belli ki yeşil olmak kendilerini iktidar yapmış ama ilkelerden de çok ödün vermişler!
Su konusunu bahane edip hızla kırmızıya dönecekler…
Oysa ne güzel de kabuklarını kırıp dünyaya daha geniş olarak bakmaya başlamışlardı!
…
Elbette kendi bilecekleri bir iş, bir nebze saygı duyarız ama burada toplumun geleceği ve çıkarları söz konusu ise işte o zaman onları anlamakta zorlanırız!
Burada Türkiye’nin haklı ve haksız yanlarını da gözden kaçırmamak lazım;
Haklılar çünkü KKTC’de ‘nasıl olsa Türkiye var’ mantığı gelmiş geçmiş hükümetlerin hep siyasi rant kapısı oldu…
Hiçbiri de kendi ayakları üzerinde duran bir toplum için çalışmadılar çünkü bu fedakarlık ve özveri demekti…
Üzerimize öyle bir rehavet çöktü ki her şeyi Türkiye’den bekler olduk…
Nasıl olsa bir şekilde Türkiye memurun maaşlarını ödüyordu…
Yaptığı yatırımlar da cabası!
Sokakta eylem yapıp, Türkiye’ye en ağır hakaretlerde bulunan sendika ağalarının sonra gidip hükümetlerden ‘gidin Ankara’dan para isteyin maaşlara zam yapın’ soytarılığını da unutmadı bu toplum!
…
Türkiye ise şurada hatalıdır;
Eğer bu ülkede kendi ayakları üstünde duramayan bir yapı oluşmuşsa bunun tek sebebi kendisidir…
Yavru deyip her el açıldığında gönderdi, günü geldi hükümetleri kendi isteği doğrultusunda değiştirdi, hatta üretimden koparılması için ‘kapayın fabrikaları biz sizin maaşınızı öderiz’ diye kötü bir analık yaptı ve burada isyancı şımarık bir toplumu kendi elleriyle yarattı!
Sonuç zaten ortada!
Ayrıca;
Adaya kadar suyu getiren ama ‘özelleşme olmazsa su da yok’ diyen Ankara’nın bu özelleştirmede Kıbrıslı Türklere görmezden gelmesi hataların en büyüğüdür…
Formül aslında basittir;
Su gibi hayati bir konuda elbette özelleştirme yapılabilir ama bu özelleştirmede eğer Kıbrıslı Türk iş adamları devre dışı kalırsa da yönetim tamamen, hatta belli olduğu söylenen Türkiyeli şirkete verilirse işte o zaman ‘durun bakalım’ deme hakkımız vardır…
…
CTP tabanına gelince;
Türkiye’den gelecek olan ve tüm adanın kaderini değiştirecek su konusunda doğru yolda değilsiniz!
Partinizin son yıllarda kaybettiği gücü bu şekilde geri getirmeye çalışıyorsunuz belli ki ama gidilen yol yanlıştır!
Hele de kesip atmak Kıbrıs Türküne yapılan en büyük kötülük olacaktır!
Eğer adada gerçekten barış istiyorsanız bu suya öncelikle sizin sahip çıkması ve bir orta yol bulunması için çaba göstermenizi bekleriz…
Kırmızı çizgileriniz sizin olsun ama toplum bunları hak etmiyor!
İğne yaptıracak birini bulamadılar!
Güzelyurt’tan bir kadın okuyucumuz aradı;
Bir kaza geçirmiş ve tetanos iğnesi olması gerekiyormuş, bayramın ikinci günü Güzelyurt Sağlık Ocağı’na gitmiş…
Ama nafile, sağlık ocağında tek bir hemşire bile yokmuş!
Yani herkes tatilde…
Devlet bu konuda top yekun tatilde olunca vatandaş hem de sağlık konusunda bu kadar duyarsız kalındığı için isyan ediyor!
Haksız da değiller!
Bravo Ali Pilli’ye…
Devlet Güzelyurt’ta sınıfta kalınca elbette özel hemen bu boşluğu dolduruyor!
Bayram günü sağlık ocağı hizmet vermezken UBP Güzelyurt Milletvekili Dr. Ali Pilli gelen şikayetler üzerine kliniğini açma ihtiyacı hissetmiş.
Çok sayıda hastaya bakmış ve gerekenlere iğnesini de vurmuş…
Hem de tek kuruş talep etmeden.
Hizmet aşkı böyle bir şey olsa gerek…
Biz de kendisini tebrik ederiz!
“Sade Con isterim!”
Adaya ziyarette bulunan ve bazı kesimlerce çok eleştirilen Türkiye Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Başbakan Ömer Kalyoncu’yu ziyaretinde kahvesinin nasıl olduğunu sormuşlar…
Hiç tereddüt etmeden;
“Sade Con içerim” demiş!
Başbakan Kalyoncu bile buna çok şaşırmış ama Türkeş hemen cevabı yapıştırmış;
“Benim Kıbrıslı olduğumu lütfen kimse unutmasın…”
“Gömülsem bundan geri adım atmam!”
“Ek külfet getiriyormuşum!
Risk ödeneği ile iddia edilen 1 milyon TL'lik ek külfet haberi kasıtlı bir aldatmacadır.Çöp kamyonunun arkasında olan, cenaze yıkayan,kanser riski taşıyan ve asfalt isinde uğraşan 52 kişinin toplamına aylık total 5500 TL (5 TL günlük) ek ödeme yapılıyor.
Sokakta çöp bulsa telefonumdan arayan basın TiS konusunda belediye meclis üyelerinden görüş alabiliyor ama bizlere ulaşmıyor.
Ben sosyal demokrat bir insanım dün ne savunuyorsam bugün de aynısını savunuyorum. Memur kadrosuna oturacak ama işçi sınıflandırılmayacak iki dudak arasında hayatını geçirecek ve ben işçi sınıflandırmasından dolayı eleştirileceğim, gömülsem bundan geri adım atmam.
Külfet dedikleri işçilerin sınıflarını almasından dolayı doğal olarak olması gereken.
Geçmiş toplu iş sözleşmesini onaylayan bazı arkadaşların bu toplu iş sözleşmesinde değişen bir olgu olmamasına rağmen buna oy vermemeleri de manidar…”
Külfet dedikleri işçilerin sınıflarını almasından dolayı doğal olarak olması gereken.
Geçmiş toplu iş sözleşmesini onaylayan bazı arkadaşların bu toplu iş sözleşmesinde değişen bir olgu olmamasına rağmen buna oy vermemeleri de manidar…”
(Mehmet HARMANCI)