Ezansız semtler diyor başlıkta…
Sonra devam ediyor;
“Şişli, Kadıköy, Moda gibi cami sayısının az olduğu semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları acaba inanç ve değerlerinden nasiplerini tam alabiliyorlar mı?
O semtlerde maalesef minareler fazla görünmez, ezanlar işitilmez.
Ramazan ve kandil günleri hissedilmez.
Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını yeterince göremezler.
İşte bu rüya çocukluk dediğimiz Müslümanlık rüyasıdır ki bizi bir arada tutuyor…”
…
Dini ağır basanlar için yukarıdaki yazı normal gelebilir…
Banan da ilk öyle geldi!
Ama sonra öğrendik ki bu yazıların olduğu kitap Türkiye’de ilkokullarda okuma kitabı olarak müfredatta bulunuyor…
Camilerin çok olduğu yerler!
Buralarda çocuklar Müslümanlık rüyası göremiyorlarmış…
Bugünün Türkiye’si bu ise ne yazık!
Ne kadar çok cami o kadar Müslüman…
Ne kadar az cami o kadar az Müslüman!
Daha okumayı yeni öğrenen minicik beyinlere işlenen bu…
…
Bir kere…
Çok cami çok Müslümanlık değildir!
Bu KKTC için de geçerlidir…
Elbette dini ibadetler için yeteri kadar cami olmalıdır ama…
Cami sayısının okul sayısından fazla olması tuhaftır!
Bizde de son yıllarda ciddi sayıda cami yapılmış ama nedense camilere verilen önem okullara verilmemiştir…
İlk dönem bittiği halde öğretmensiz, müdürsüz okullar vardır!
Okullara yeterli bütçe ayrılmadığı için ihtiyaçlar veliler tarafından karşılanmakta, her sene başı alınan kayıt paraları nedeniyle kargaşa yaşanmaktadır…
Ombudsman bile raporunda buna yer vermiş ve okul bütçesi oluşturulmasını önermiştir!
…
Başlığa gelirsek…
Türkiye nereye gidiyor anladığımız kadarıyla ülkeyi yönetenler dahi bunu bilmiyor…
Ama okuma kitaplarında camilerin az olduğu semtlerde Müslümanlığın da az olduğu zihniyeti yayılmaya çalışılıyorsa bu vahim bir hatadır ve çocuklar daha küçük yaşlarda ayrımcılığa itilmekte ötekileştirme tehlikesi ile karşı karşıya kalınmaktadır…
Kendinden olmayanı, kendileri gibi düşünmeyenleri, giyinip kuşanmayanları saf dışı bırakma gayretidir bunlar!
Hele dini de emellerine alet eden ve sonra da koca Türkiye halkına ihanet ederek darbe yapmak isteyenleri de görünce insanın ister istemez tüyleri ürperiyor…
Bizim bildiğimiz Türkiye bu değildir!
Tatar: Sağlık sorunu yok!
Dünkü mesaj kutusunda Devlet Laboratuarı Müdürü Mehmet Tatar’a bir göndermede bulunmuştuk…
Çünkü bir hekim arkadaş bizi uyarmış ve şu mesajı göndermişti:
“Levent bey merhaba...
Sağlık konularına duyarlı birisi olduğunuzu biliyorum. Sizi bir konuda bilgilendirme ihtiyacı duymaktayım.
Konu devlet Lab. Yangını sonrasında laboratuarın tekrardan faaliyete başlamasıdır.
Bu çok hızlı atılmış bir adım olup gerekli kimyasal temizleme yapılmadığından görevlerine devam eden personelde gittikçe artan ağır metal zehirlenmesi bulguları ( halsizlik, ağızda metalik tad, yutma güçlüğü takılma hissi....) dikkat çekmiştir.
Bu durum personel içinde ciddi rahatsızlık uyandırmıştır. Bilginize sunar iyi çalışmalar dilerim….”
…
Mehmet Tatar aradı dün ve bazı açıklamalarda bulundu…
Yangın çıktıktan sonra çalışanların idari izinli sayılarak evlerine gönderildiklerini sadece gönüllü birkaç kişi dışında kimsenin binaya girmediğini belirtti.
Çalışmalar tamamlandığı için de son bir haftadır burada çalışanların geldiği ve işlerine döndüğünü söyledi.
Ayrıca Türkiye’den gelen uzmanların da kontrolleri yaptıklarını ve binada sağlığa zararları bir şeyin olmadığını ifade etti.
Önümüzdeki hafta kendisini ziyaret edip daha geniş bilgi sahibi olmaya çalışacağız!
Türkeş ne demek istedi!
Daha öncekileri hiç bu kadar sevilmemişti…
Çünkü Kıbrıs İşlerinden de Sorumlu Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş Kıbrıs kökenliydi !
Onun için hep sempati ile bakıldı kendisine…
Ta ki son açıklamasına kadar!
Müzakerelerin devam ettiği böyle önemli bir süreçte öyle bir açıklama yaptı ki;
“Bir tane Türk kalmasa bile Türkiye’nin meselesidir…”
İki şekilde algılandı bu açıklama;
Bir kısım Anavatan’ın Kıbrıs’a verdiği değer yorumunda bulundu…
Bir kısım da yanlış bir açıklama olarak algıladı!
Soru şu;
Diyelim ki olası bir çözüm gerçekleşti ve Kıbrıs AB üyesi oldu…
Türkiye bu saatten sonra burada ne kadar etkili olabilecek ki!
Ya da ne kadar yetki istiyor ve bunda hedefi nedir…
Zaman ve zemin açısından bize göre de yanlış bir açıklamaydı bu!
Arı kovanına çomak sokar gibi…
“Hiç şüphem yok…”
“AKSA örneğinden sonra 'alım garantili' kablo ile TC'den elektrik almanın bir özel sektör tekeli yaratacağı ve özel sektör insafıyla belirlenecek fiyatlarla gelecekte Kıbrıs adasının bizlere sunmuş olduğu fırsatların bile "birilerine" peşkeş çekileceğinden benim hiç şüphem yok.
UBP-DP hükümetinin TC ile yapacağı anlaşmaya güvenmiyorum. Toplum faydasının gözetilmeyeceği bugüne kadar yapılan (çoğu da gerçek olmayan) açıklamalardan ve şeffaflıktan ve bilimsellikten uzak popülist tavırlarından belli.
'Alım garantili' bir anlaşma KIB-TEK'in (yani bugün eleştirildiği hali ile bile özel sektörden daha ucuza üretim yapan kurumumuzun) sonu anlamına gelecektir.
Buna izin vermemek, bugünden güçlü bir karşı duruş sergilemek geleceğimiz açışından elzemdir. Yarın çok geç olabilir…”
(Hasan Ulaş ALTIOK)
Cezaevinde ‘hap’ krizi!
Merkezi Cezaevi’nde en azla uyuşturucu suçluları var…
Bunların bazıları tam bağımlı ve kendilerine tedavi amaçlı sakinleştirici hap veriliyor!
Bağımlılık yapmasın diye de yine hekimler tarafından kesiliyor…
Kesilince de kızılca kıyamet kopuyor!
Bağımlı tutuklular zıvanadan çıkıyor…
Kendilerini öldürmeye teşebbüs edenler bile var!
Sonra aileler devreye giriyor ve kargaşa yaşanıyor…
Ciddi bir olay yaşanmadan muhakkak mercek altına alınmalı!
Arka kapıdan istihdamlar!
Elektrik faturaları eline ulaşan hemen herkesin gözleri fal taşı gibi açılıyor…
Karar kış da fena bastırınca hemen herkesin faturası en az ikiye katlandı!
Ama bu arada da Kıb-Tek’e de istihdamlar hız kesmedi…
Münhal yok!
Sınav yok mülakat yok…
Sadece parti rozeti var!
İşin garibi, yönetimde birbirini yiyen hükümet ortakları istihdamlarda öyle bir uyum içindeler ki anlamak çok güç…
Büyük soygun…
Sosyal medyada bir süredir paylaşılıyor…
Hele de okkalı zamlardan sonra!
Sadece 4 TL’lik bir elektrik sarfiyatı yapıyorsunuz…
Gelen fatura 60.78 TL!
Zira bunun maktu ücreti var, KDV’si var, aydınlatması var, var oğlu var…
Devlet kaynakları yanlış yerlerde kullanınca ne yazık ki vatandaşının tepesine ancak böyle biniyor…