Ülkemizde seçimin kokusu duyulmaya başlandı ya, yine sağ cenahtaki siyasiler “ülkenin üstün çıkarları” nedeniyle birlik ve beraberliklerine binaen aralarında al gülüm ver gülüm pazarlık sürecine başladılar. Kurbanlık koyun pazarlığından farksız olan bu pazarlıkta satıcı ile alıcı arasındaki karşılıklı menfaati alışveriş akitinde tek kurbanı aslında arada kalan KOÇ’tur…
Son zamanlarda (yaklaşık 1 yıldır) iktidar partisi içerisindeki üreterler aracılığı ile insan vücudundan dışarı atılan sıvı yarışı bir çok bölünmelere yol açması nedeni ile iktidarın yürütülmesinde tıkanma noktasına gelinmiştir.
Bundan önce yaşanan bu tıkanmalara önlem olarak İrsen Bey yine “ülkenin üstün çıkarları” çerçevesinde Serdar Beyin cengaverleri olan Aslanbaba, Tancer ve Hasipoğlu’nu kadrosuna dahil edip hiçbir menfaat!!! teklifinde bulunmadan Hükümetin istkrarlı! Bir şekilde yoluna devam etmesini sağlamıştır….(Tabi ben Aslanbaba’ya Dış Türkler Masası kurulup oraya para aktarılmasını ve binlerce liralık elektrik borcunun silinmesini, Hasipoğlu’na Parti Genel Sekreterliği ve ardından Bakanlık verilmesini ve ayrıca Tancer’in eşine müdürlük makamının verilmesini ve Bakanlık kontenjanının açık tutulmasını bir menfaat olarak görüp görmemeyi takdirinize bırakıyorum.)
Siyasi etik boyutunda benim gözümde “MOBİL MİLLETVEKİLİ” olarak ifade edeceğim bu tip politikacılar sadece kendilerine değil, seçimlerde kendisine oy veren seçmenlere de zerre kadar saygı duymayan hareketli ve “yiro” atmada üstün performans gösteren varlıklardır. Seçmenine karşı birebir sorumluluk sahibi olması gereken vekillerin parlamentoya girdikten sonra politikalarında bağımsız bir ruh haline girmeleri toplumun değer yargıları sürecinde değersiz bir varlık olmalarını gerektirmektedir.
Parlamentodaki bu bağımsızlık hali başka ülkelerde görülmediği kadar ülkemizdeki sağ cenah içerisinde görülmekte, hatta kurumsallaşma boyutuna kadar gelmektedir ki bu durumda hiçbir şekilde istikrar sağlanamamaktadır.
Bir vekilin seçildiği bir partiden çeşitli nedenlerle ayrılıp bir sonraki seçimlere kadar bağımsız olarak vekillik görevini sürdürmesini kabul edebilirim, ama özellikle iktidarda olan bir partiye seçimlere daha varken geçmek için faaliyet yürütmesini kabul edemem. Bunun arkasında mutlak suretle maddi ve siyasi bir ÇIKAR görür, bunu da siyasi etik bağlamında sorgularım. Eğer Genel seçimlere kadar bağımsız kalıp seçimlerde arzu ettiği partiden milletvekili adayı çıkarsa bu kabul edilebilir. Aslında Mobil olmuş bir Milletvekili için de ideolojinin ve toplumsal çıkarların da hiçbir önemi yoktur.
Şahsen ben transfer yapan siyasi partinin seçmeni olsam yapılan bu ahlaki değeri olmayan transferler nedeniyle desteklediğim siyasi partiyi sonuna kadar sorgular etik olmayan bu mobil milletvekillerinin yarardan çok zarar verecek olmalarını sonuna kadar eleştirirdim. Bu tip parti değiştirmeler takdir edersiniz ki güvenilirliği de minimize eden bir durumu ortaya çıkartır. Ayrıca bu mobiller rücü ettikleri! siyasi partide tekrar aday gösterilebilmek için parti yönetimine kayıtsız şartsız riayet etme temayüllerinin yaygın olduğu tespit edilmiştir. Tüm bunlar da özel çıkarların temsilini teşvik ediyor, istikrarı zayıflatıyor.
KKTC ve Türkiye’de olduğu gibi bazı başka ülkelerde de bu tür transferler benim açımdan etik olarak kabul edilmese de bazıları tarafından kanıksanmış ve kurumsallaşmasına göz yumulmuştur ; Örneğin Belçika’da yaşanan bir transfer olayı orada “skandal” olarak duyurulmuş ve “seçmenini aldatma” şeklinde tanımlanmış, Portekiz anayasası örnek gösterilerek “partisinden istifa eden milletvekilinin, üyeliğinin düşmesi” gündeme getirilmiştir. Söz konusu transfer, Richard Fournaux’un, Hıristiyan Demokrat Parti’den Liberal Parti’ye geçmesiyle gerçekleşmiştir. Parti yöneticileri açık mektupla da bu durumu kınamışlar ve Fournaux’un seçimlerden önce imzalamış olduğu “2003 Genel Seçimi Adaylık Taahhütnamesi (Temsilciler Meclisi ve Senato)” sözleşmesinin orjinalini yayınlamışlardır. Adı geçen sözleşmenin 14. maddesi uyarınca Fournaux, “Aynı espri ile partinin çizgisinin ve projelerinin benimkilerle uyuşmadığının ortaya çıkması durumunda ya da başka bir siyasal hareket ya da partiye geçmek için partiden ayrıldığımda, milletvekilliğimin sona ereceğini,” taahhüt etmektedir.
Sonuçta “milletvekili transferi” olgusu gerçekleştiği siyasal kültür çerçevesinde değişen bir tepkiyle karşılanmakla beraber sebepleri de yine o kültür çerçevesinde farklılaşmaktadır. Ancak bir transferin “skandal” olarak duyurulduğu göz önüne alınırsa KKTC’de bu durumun yadırganması bir yana, bu kadar kurumsallaşmasının yanlışlığı bir kez daha ortaya çıkmaktadır. (N. Değirmenci)
Netice itibarı ile İktidar partisi olan Böyük ubp’ye ve yamalanma karakterinde olan hülle partilerine ve vekillerine de söyleyeceğim şu ki; zaten toplum nezdinde yerlerde sürünen güvenilirliğinizi ve onurunuzu daha fazla kaybetmeden ihtirasa dönen hırslarınızdan arınarak mevcut işgalinizde olan makamlardan en kısa zamanda kendi iradenizle ayrılın ki toplumun nefret duygularını daha fazla perçinlemeyesiniz.
Bu arada Meclis’te Anayasa, Siyasal Partiler Yasası ile Seçim ve Halkoylaması Yasası Değişikliklerini Hazırlamak ve Görüşmek Üzere Oluşturulan Geçici (Ad-Hoc) Komitesi tarafından oybirliği ile kabul edilen Siyasal Partiler yasa tasarısı Meclis Genel Kurulu’na sevk edilmiştir. Kanımca “Milletvekili Transferleri” bölümündeki karar yeniden ele alınıp irdelenerek toplumun vicdanını yaralamayacak bir şekle sokulmalıdır!!!