Bağımsız olmanın gücü
“Sandık olacak şey değil... Evet,demokrasiler tepki rejimleridir.
İngiltere'de, Fransa'da, Yunanistan'da olduğu gibi... Ama böyle sandıklara gitmeyin çığırtkanlığı üzerinden değil , halkın problemle muhatap olmasını mı istiyorsunuz? O zaman dökün meydanlara ve uzlaştırın...
Hayır siz bunu yapmayacaksınız ama; halkın öfkesini de CTP'ye yönelteceksiniz, biz de sizi okuyacak ve hak vereceğiz öyle mi?... Sistemin kendisi problem üretiyor yalnız CTP değil.
Siz de Toparlanıyoruz hareketine dahilsiniz... Her türlü görsel ve işitsel araçları kullandınız... "Devrim için toparlanıyoruz" sloganlarıyla her kesime ateş açtınız. Şimdi işte size fırsat dök kardeşim "toparladığın" insanları meydana ve yeni seçim sistemiyle uzlaştır... Ama yok! Şimdi halkın öfkesini yönetmeye soyundunuz. Neden biliyor musunuz? Çünkü halkı meydanlara dökme maharetine sahip değilsiniz, zayıfsınız... Zayıf.”
Bugün gelen, dünkü yazıma ilişkin okuyucu mektuplarından biriydi yukarıdaki. Girne’den Mustafa Bey yazmış güya... Soyadı yok pek tabii. Mahlasla yazan bazı okuyucuların yorumlarında ve gönderdikleri e-postalarda bendenize karşı bir kızgınlık sezinleniyor. CTP üyesi bazı arkadaşlarımın yüzüne ne söylüyorsam yazılarımda da aynı fikirleri ifade ediyorum ama bilmeden yorum yapmak adettendir bizim memlekette...
Kendisi gibi düşünmeyenleri “çığırtkan” ilan eden, “halkı meydanlara dökme”yi bir güç sembolü addeden zihniyete CTP içinde de karşı çıkanlar var, biliyorum. Net gazetelerinde UBP’ye ya da 8’lere eleştiri götürdüğünüzde bol bol ödüllendirilirsiniz, sol eğilimli okuyucular sizi ve yazdıklarınızı Facebook üzerinden “like” yaparlar. Fakat bağımsız biri olarak CTP’yi de eleştirecek olursanız ne “like” alırsınız ne tweet... Bazı yazarlar herkes tarafından sevilmek, sayılmak için çırpınıp dururlar; bazılarının ise tek derdi, toplumsal dönüşüme kendi köşelerinden olabildiğince katkı koymaktır. Tüm partilere belirli bir mesafeden bakar, eleştirecekleri ne varsa çekinmeden yazarlar. Zaten olması gereken de budur. Bizde pek çok gazetecinin, yazarın siyasal partilerle organik bağ kurması, çoğu kez yazdıklarına otosansür uygulayarak çok sevilmek adına popülistleşmesidir problemli olan.
Partili olmayan ve bir tarafa yanaşmayan bağımsız biri bile olsa karşınızdaki, ille de bir yer ile bağlantılandırılacak; birinin hiçbir parti veya hareketle bağı olmadan düşüncelerini paylaşma gayreti içinde olmasına ihtimal bile verilmeyecektir. Toparlanıyoruz Hareketi’nin hiçbir toplantısına katılmadım. Bir kere bile herhangi bir toplantılarında yer almadım. Kudret Özersay’ı kendisi ile yaptığım röportajlar ve televizyon programlarıma davet edilerek katılan bir konuk olması ötesinde tanımıyorum. Toparlanıyoruz Hareketi’nin ne yaptığını halihazırda anlayamadığım için yorumda da bulunmuyorum. Rivayet muhtelif ancak rivayetler üzerinden henüz yeni biçimlenen bir hareketi şu veya bu şekilde baltalamak, her şeyden önce etiğe takılmalıdır.
Facebook üyesi hiç olmadım. Bugüne dek sadece bir tweet attım. Sosyal paylaşım sitelerini kullanmadığım için çok eleştiri aldım. Tavrım net; ne çok okunmak gibi bir kaygım var ne de beni seven, sayan sayısı umrumda. Yaradılışım çirkef dünyanın tam göbeğinde ancak dünyayı sallamaz bir anarşizmden mayasını almış. Övünerek yazmıyorum. Bazıları dünyaya göçmen gelir, her an gidecekmiş gibi kalır kaldığınca... Doğru ya da yanlış, yapılacak bir şey yok.
‘Halkın öfkesini yönetmeye soyunanlar” bence muhalefet partilerinin ta kendisidir. Halkın öfkesi üzerinden sandıklarda oy avcılığına çıkanların kitlelere sivilleşme, özelleştirme, kamunun küçülmesi, özel sektörde sendikalaşma, kadına yönelik şiddetin son bulması için önerecekleri varsa bile, bu ülkede pek çok seçmen muhalefetin iktidara gelmek için yazdığı güzel şiirlerin defterlerde eskidiğine, iktidara gelen partilerin devrimin şiirini yazamadığına tanık olmuştur.
“Halkı meydanlara dökme maharetine sahip” gür sesli şiir okuyucuları meydanlarda devrim çağırısında bulunduklarını iktidara gelir gelmez unutuverirler bu ülkede. İktidar koltuklarında büyük adam, büyük kadın pozlarında otururken devrimciliklerini muhalefette bırakıp, popülizmden, kapitalizmden, cinsiyetçilikten ve faşizmden her bağlamda fayda sağlarlar.
Bugün seçimleri boykot çağrısı yapıyorsak, solla sağın patronajdan beslenmesine ve patronajdan kendi partililerini beslemesine, iktidara gelen partilerin birbirinin kopyası olmasına gösterdiğimiz tepkidendir. Ülkenin her hücresini ele geçirmiş patronaj rejiminin arkaik kalıntılarıyla beraber bünyeden tek tek temizlenmesi için bir çağrıdır bu. Yalnızlıktan gelen bir güçle, böyle olacaklarsa siyasal partilerin ya da hareketlerin herhangi birine üye olmayı reddedenlerin çığlığıdır bu. Tek tek kendi köşelerimizden bir yere varacağız ve vardığımız yerde eskinin patronaj rejimi ve patronaj partileri çökmüş olacak.
Bu ülkede yeni yeni yerleşmekte olan bağımsızlar olgusunu artık kabullenin, birilerinin bağımsız olarak da bir şeyler yapabileceğini, bazı düşüncelerin mücadelesini vermek için patronajın partilerine ve varsa hareketlerine ihtiyaç duymadıklarını aksine bunu reddettiklerini teslim edin. Halkı meydanlara dökülecek, gaza getirilecek insancıklar kümesi olarak görmekten vazgeçin. Kahvehanelere seçimden seçime gelen partililerin köylerdeki yaşlı ermişlerin, devlet dairelerinde depresyon içinde sandelyelerinde oturmaya çalışanların, özel sektörde aslanın ağzından ekmek çıkaranların sessiz çığlığını duyması imkansızdır. Onlar ya lafla ya vaatle oy satın almaya hevesli patronaj sistemi bekçileridir.
Halkı popülizmle göklere çıkartanlar kadar sistemin kurbanı olanları bireysellikle ve daha beter olsunlar nidaları ile toprağın altına itenlere sözümüz olmalı: Patronajdan beslendiğiniz için onu yıkmanız mümkün değil, bunu görün artık çünkü sıktınız. Midemizi bulandırıyorsunuz, halkı kelimenin tam manasıyla salak yerine koyuyor ve bundan utanmıyorsunuz!