Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz: Hasgülerli YÖDAK ve İntihal

Beş yılı aşkın süre önce intihal ve diploma şaibelerini tespit ettiğimizde Lefke Avrupa Üniversitesi ilgili makamlarına gittiğimizi ama hakkında iddia olanlara kişisel hakaret davası açtırarak “iş mahkemelik oldu, araştırmayacağız” dediklerini yazmıştım. 5 uzun yıl davaları oyalayarak bu insanların intihal araştırması yapılmadan üniversitedeki görevlerine devam ettiklerini, atama yükselme kriterlerinden yararlanarak yardımcı doçentlikten doçentliğe geçtiklerini de geçen yazıda yazmıştım. Şu anda YÖDAK üyesi olan Mehmet Hasgüler, o dönemde LAÜ Sosyal ve Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü olarak çalışmaktaydı. Kendisi de konuyu bu sebeple yakından biliyordu. Hakkında, kanıtları ile intihal iddiasında bulunduğumuz kişilerden biri iddialarımızın ardından yardımcı doçentlikten doçentliğe getirildi; hem de bu iddialar bilindiği halde ve hiçbir araştırma yapılmadığı ortadayken. Mehmet Hasgüler bu konuyu da iyi bilir. Hatta kimlerin imzası ile bu adam pervasızca doçent yapılmıştır bu konuda da bilgi sahibidir. YÖDAK’ın bu konu ile de çok ilgilenmesi gerekir. Ne de olsa intihal ile ilgili “etik” standart sadece intihali yapmamak değil aynı zamanda intihali başkaları adına gizlememek ve teşvik etmemek de demektir. İntihal konusunda akademisyenin tavrının nasıl olması gerektiğini yine Mehmet Hasgüler’in kendi kaleminden okuyalım. Çok eskiye gitmeye gerek yok; bakın YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler, 13 Nisan 2016’da kaleme aldığı yazısında ne diyor Ömür Yılmaz ve benim intihal mücadelemiz hakkında: “Bu iki genç arkadaşımız üniversitelerimizde intihal (eser hırsızlığı) vakaları tespit etmiş. Sırasıyla ilgili dekan, rektör, mütevelli heyeti ve YÖDAK’a gerekli bildirimleri yaptıktan ve araştırılmasıyla ilgili taleplerine herhangi bir karşılık alamadıktan sonra bu mücadeleyi basında ve televizyon kanallarında paylaştılar… Ortaya koydukları intihal vakalarının kıyaslamalı ve belli ölçülerde altı dolu biçimde kamuoyuna duyurdular.... Bu iki bilim insanına bu intihal örneklerini basında ve televizyonda paylaştıkları için tazminat davası açanlar olmuş...Neticede bu onlar için bireysel bir mesele değil, ülkemizde yükseköğretimin kalitesini artırmakla ilgili politik bir meseleydi. Akademisyenin yakaladığı intihali ilgili mercilerle paylaşması da onun mesleki sorumluluğudur çünkü”. Evet, gerçekten de öyledir. Akademisyen susarsa bilime saygısızlık eder, işini yarım yapar, utanç bulaştırır. Bunu yalnızca YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler söylememektedir. İntihal mücadelesi ve farkındalığı için çalışan, bu konuda uzmanlaşmış, intihal çeşitleri ile ilgili kitapları bulunan Profesör Dr. Osman İnci de ifade etmektedir. Profesör Dr. Osman İnci’nin konu ile ilgili yetkin, bilgili ve güvenilir bir kişi olduğunu en önce YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler teslim edecektir. Çünkü KTÖS’ün gerçekleştirdiği “Yükseköğretimde Global Eğilimler ve Kıbrıs” başlıklı konferansında açılış konuşması yapan Mehmet Hasgüler’in de girişimleri ile konferansa davetli olan Profesör Dr. Osman İnci “Akademik Etik” başlıklı bölümün altında intihal farkındalığı ve intihalin önlenmesi için konuştu. YÖDAK üyesi Hasgüler yalnızca Profesör Dr. İnci’nin otoritesini kabul etmek ve Kıbrıs’a taşımakla kalmıyor, intihal konusunun uzmanlık gerektiren kişilerce ele alınması gerekliliği üzerinden de konferanslarda söz alıyor, yer alıyor ve kimliğini etik akademi üzerinden oluşturuyor. YÖDAK üyesine de yakışan elbette budur. Zaten, 13 Nisan tarihli yazısında da intihalin bilirkişilerce denetlenmesi gereğini de ortaya koyuyor YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler: “…işin [intihal incelemesi] ayrı bir uzmanlık gerektirdiğini, uluslararası alanda bunun kürsüleri kurulduğunu ve dersler açıldığını bilmesi gereken akademisyenlerin bu yolu [mahkemeye başvurulması] tercih etmeleri anlaşılır gibi değil…Gerçekten intihal olup olmadığını mahkemeyle çözecek durumdaysak bizim ülke olarak alacak çok yolumuz var demektir…Şimdi dört yıl sonra bu günlerde bu davalar görülmeye başlandı…Doğrusu bu tür konularda YÖDAK ve üniversiteler içerisinde etik kurulların çalıştırılması gerekirken bu arkadaşların dava edilmesini hiç anlamış değilim…Bu tür konuları mahkemeye değil muhataplarına bırakmak gerekiyor…Öyle ki, mahkeme intihal var derse ne yazar yok derse ne yazar…O yüzden konuyu yargının üzerinden çözmek pek akıllıca değil…” YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler’i bu cesur açıklamalarda bulunan yazısından dolayı tebrik etmek gerek. Adayarısında üniversitelerin ve YÖDAK’ın bu mesele ile ilgili alması gereken sorumluluğu açık şekilde ortaya koyan ve ne yapılması gerektiğinin pekala farkında olan bir tutum sergiliyor. Geçmiş YÖDAK yönetimleri “yetkimiz yok” diyorlardı. Bakın artık bu “yetkim yok” söyleminin de geçerli olmadığını ve YÖDAK’ın direkt olarak sorumlu olduğunu ve görevini yapması gerektiğini yine YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler’in yazısından öğrenelim; “Hele de Etik Tüzüğü Meclisten çıkarılmış olan bir YÖDAK Etik Koordinasyon Kurulu kurulmuş ve bu alanda üniversitelerin kendi bünyelerinde çözümlenemeyen etik konuları ele almakta görevlendirilmişken, bu meselenin tazminat davalarıyla mahkemeyi meşgul ediyor olmasını anlamış değilim…İntihal konusunun akademisyenler arasında veya YÖDAK’ta kurulacak Özel İhtisas Komisyonlarıyla ele alınması ve söz konusu kişilerin başvurularının işin ehli kişilerce titizlikle değerlendirilmesi gerekiyor…Elbette bu tür konuların doğru mecrada ve bilimsel yeterlilikler üzerinden değerlendirilmesi doğru olandır…Bu sebeplerden üniversitelerin kendi içinde hem de üniversite üst kurumlarında bu tür mevzuların sağlam bir temele kavuşturulması elzemdir…Aksi takdirde en büyük zararı adı intihal ile anılmaya başlayan üniversiteler ve Kıbrıs yükseköğretimi görecektir.” Adın adım, YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler’in bizlere sunduğu bu önemli bilgileri değerlendirelim. İlk aşamada en önemli mevzu YÖDAK’ın meclisten geçmiş, pırıl pırıl bir yeni yasası var. Bu yasa ilk adımı üniversitelerden beklemektedir. Ama etik meseleleri eğer üniversiteler doğru ele almazsa yasa YÖDAK’a devreye girme fırsatı yaratıyor, YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler bize bunu iletiyor. Üniversite çözemezse, YÖDAK çözmek için görevlendirilmiştir. YÖDAK, “özel ihtisas komisyonları” kurarak ele alabiliyor canı isterse. Sağlam temel, bilimsel yeterlilik, tarafsızlık üniversitelerin geleceği için “elzemdir” diyor YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler. E artık YÖDAK’ın canı istese de bu komisyonu kursa! Yakın zamana dek Mehmet Hasgüler, kurumsal yapımızın önceki başvuruları değerlendirecek kadar sürekliliği olmadığından dem vurduğu için ben, dava açanlardan birisinin intihali ile ilgili YÖDAK’a 29 Ağustos 2017’de yeniden başvuru yaptım. Üstelik de bu araştırılmasını istediğim intihal iddiası, Hasgüler’in söylediği “doğru mecra ve bilimsel yeterlilik” noktalarını kapsıyor. YÖDAK, memleketin üniversitelerinin üst kurulu olduğuna göre doğru mecradır. Dahası, başvurumun içerisinde, intihal iddiasında bulunduğum kişinin intihallerinin hangi tip intihaller olduğunu detayları ile açıklayan bilirkişi raporu da Profesör Dr. Osman İnci tarafından hazırlanmıştır. Yani, YÖDAK üyesi Mehmet Hasgülerin, konferanslara davet ederek, uzman olarak akademik etik konularda konuşmacı olan Profesör Dr. Osman İnci tarafından. YÖDAK artık üniversiteler görevlerini yapmıyorlarsa, kendisi yapacak görev sahasına sahiptir (hoş “denetleme yetkim yok” dediği süreçlerde de irade gösterse idi üniversiteler YÖDAK’a kayıtsız kalamazlardı). YÖDAK denetleyebilir duruma gelmişken, Ağustos 2017 tarihli yeni bir intihal dilekçesi YÖDAK’a gönderilmişken ve bu raporun içinde bilgi, uzmanlık ve akademik standartları tescillenmiş bir intihal uzmanından “intihal vardır” raporu varken, YÖDAK’a düşen görev elbette işini yapmaktır. YÖDAK üyesi Mehmet Hasgüler akademik etik meseleleri konusunda duruş göstermesini sadece konferans düzenlemekle ve yazı yazmakla yapmak durumunda kalacak sıradan da bir akademisyen değildir üstelik. Ne şanslıyız ki, YÖDAK üyeliği kendisine intihal konusunda gerçek adımlar atmak konusunda yetki vermektedir. Kendisinin de kendi kaleminden iddia ettiği üzere konu elzemdir. YÖDAK’ta yapacağı daha önemli bir iş yoktur üniversitelerin geleceği adına. Başvuru yapılalı iki ay oldu. Komiteler kuruldu, incelemeler yapılıyor, diploma otantiklikleri soruluyor mu? Laf güzel; ama aynası iştir kişinin elbette lafa bakılmaz...