Ama...


Eylülden beridir yazmıyorum, ruhumun her ' YAZ ' fısıldayışında aklım vazgeç diyor, aynı şekilde aklım bir konuyu takılıp bu böyle olmamalı deyişinde ve kaleme sarılma ihtiyacı hasıl olduğunda, ruhumun alaylı alaylı "eee yazdığında ne olacak yani" seslenişini kulaklarım duyar gibi oluyor. İşte böyle bir gelgitin içinde bu kadar zamanı tükettik.
İnsanoğlu her konuda yola koyulmadan ya da bir işe sarılmadan önce inancını sorgulamalı. İnanç güçtür, motivasyondur ve yola devam azmini sağlar, inancın olmadığı yerde her şey çok zor gelir insana.
İşte benim yazılarla ilgili son günlerdeki hikayem bundan kaynaklandı, yazsak da yazmasak da bir şey değişmez gibilerinden bir düşüncedir benliğimi saran. Tam bu teze ikna olurken "anti tez meleği" ortaya belirleyip ve "sesini yükseltmeden, vurgularını yapmadan, yanlışlara parmak basmadan, değişim adında ne tür bir beklentin olabilir ki" haykırışını duyar gibi oldum. Anlayacağınız tam bir ruh ve akıl gelgitidir benim halim.
Kıbrıs'ta durumlar malum, global anlamda ortalık tam toz dumandır, kuzeyden su, güneyden gaz, bizde ay sonu maaş sorunu Rum'da iflas. Diğer yandan ise çözüm senaryoları son aşamada imiş gibi havada uçuşurken devletimizin köklü partileri iç sorunları ile boğuşmakta, sendikaların bazısı ise ya bayrakla ya da camiyle uğraşmakta.
Başkentin sokakları western filmlerinden tanıdığımız terk edilmiş vahşi batının kasabalarını andırıyor, trafikteki halimizi anlatacak kelime ararken hep anarşi geliyor aklıma, Girne'yi ve diğer güzel kasabalarımızın halini anlatmak isterken hep kelime dağarcığımdan yazık kelimesi geliyor sıranın başına. Hepimiz her şey biliyoruz, ama ne hikmetse sihirli bir el değmiş gibi hiç bir sorun çözmüyor, en kötüsü ilerleyeceğimize geri gitme konusunda ileri bir beceriye sahip olduğumuzu kanıtlıyoruz her adım atışımızda.
Yıllardır Kıbrıs Türk halkını çözüme endekslendi, her şeyin çözümle çözümleneceğini halka inandırıldı, neredeyse çöplerimizle kirlettiğimiz sokakları çözümle temizleneceğini inandırıldı bizlere, tıpkı çözümle hepimizin cepleri avro ile dolacağı inandırıldığı gibi.
Her şeyden önce adil bir çözüme karşı olamam "yapı ve düşünce itibarıyla" mümkün olmadığını vurgulamam gerek. Ama işte demagoji ustalarının en gıcık kaptığı sözcük bu (Ama), ama'yı mecburun bu yazımda sıkça kullanacağımı belirtmek zorundayım.
Birleşmiş Milletler genel sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan ve 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan halkoylaması hepimizin hafızalarındadır. İşte çok yakın bir zamanda o günlere benzer durumlar hasıl olacağını ortaya atılan demeçlerden iyice anlaşılmaktadır. "Hayırlısı olsun" temennisinden öteye gidemez gücümüz "Amaa" bir şey sormadan geçemeyeceğim; 2004te EVET oyu veren benim halkımdı " HAYIR - OHİ" diyen de Rum halkı idi, ama cezalandırılan taraf yine Kıbrıslı Türkler oldu, tıpkı bu kadar yıldan sonra hala etkisini ağır bir şekilde hissettiğimiz izolasyonlardır.
İşte esas mesele burada, o gün bu gün KKTC hep geri gidiyor. Çünkü halk inancını yitirdi, halkın güvenebileceği dağ da kalmadı, siyasetçide, kovalayabileceği bir hayalı kalmadığı gibi. Ana vatan ise AB ile müzakerelerini doğal olarak düşünmektedir, hatta bu kulvarda Kıbrıs meselesi artık resmen bir kambur olarak telakki edilmektedir bazı TC'li siyasetçiler tarafından.
Dileğim, bu yeni hamlede Anavatanların ve adadaki iki halkın çıkar ve temennilerine uygun ve kalcı bir çözüm ortaya çıkar ve bu yarım asırlık mesele bu şekilde dünya sorunları gündeminden kalkmış olur. Ama "işte yine bu ama" 2004 ta olduğu gibi bir durumun ortaya çıkarsa ne olacak acaba. Kıbrıs Türk halkı yine bir travma mı yaşayacak. Bu yeni travmanın sonuçları ne olabileceğini hesaplanıyor mu? Yoksa öncesinde olduğu gibi bir evetle dünyaya bağlanacağını inandırılan Kıbrıs Türk halkı kaderi ile baş başa mı bırakılacak ve ödül yerine yeni cezalar mı alacak.
Bu arada, geçtiğimiz günlerde İkinci Cumhurbaşkanı Sn. Mehmet Ali Talat ile yapılan bir röportajda, KKTC halkının siyasetçilerine itimadı kalmadığını ifade etmiştir ve kendince bir takım nedenler sıralamışlardır.
Umarım Sn. Talat sıraladığı bu nedenler arasında kendi katkısını da samimi bir şekilde muhakemesini yapabilmiştir.