Cumhurbaşkanı Akıncı Eko gününden bir ego günü çıkarmıştır. Akıncı Büyükkonuk’daki Eko gününü protesto ediyormuş. Gerekçe olarak da kendi sosyal medya paylaşımında şöyle diyor: “bir gazeteye karşı linç girişimine fiilen katılan ve sonrasında belediye çalışanlarını Cumhurbaşkanlığına siyah çelenk koymaya yönlendirenlerin davetine katılamam.” Burada Akıncı’nın odak noktasındaki meselenin “kendisine bu belediyenin işçilerinin çelenk bırakması” olduğu ortadadır. Özne o kadar çok kendisidir ki, “bir gazete” diyerek kendinden başka her türlü özne pozisyonunu ortadan kaldırmakta, özneyi sadece kendi olarak tutmaktadır. “Ne haddinize bana siyah çelenk bıraktınız!” demektedir. Dahası Büyükkonuk belediyesi kendisine çelenk bırakmamış olsa idi, “kucaklaşalım, barışalım, olayları arkamızda bırakalım, şimdi kucaklaşma ve bölünmeme zamanıdır” deyip bu boykot tepkisi karşısında “birleştirici Cumhurbaşkanı” rolüne soyunması hayli muhtemel olabilirdi. Akıncı’nın politik çizgisi de kadrolarını oluşturuşu da hep muhatap olduğu kişilerin kendisini “nasıl hissettirdiği” yani egosu ile alakalıdır. Olayları ve kişilerin duruşlarını “toplum yararına” değerlendirmek yerine “Akıncı’ya kendini gördüğü ayna ile uyumlu bir karşılık verilip verilmemesine” göre hareket etmektedir.
Eko gününü boykot edip gitmemekle mi kalmıştır? Hayır. Bir de yakınındaki kişilerin sloganlarını sosyal medyada paylaşarak “kindar”, “bedel ödeten” bir tavırla Akıncı’ya karşı olanların başına ne geleceğine dair kamusal bir sinyal vermektedir. Bütün bu yaptıkları yetmezmiş gibi bir de “teknolojik hata yaptım da paylaştım” diyerek mesajında “Cumhurbaşkanı olarak hiç kimseyi boykot yapmaya davet etmem de söz konusu değildir. Bu herkesin kendi takdirine kalmıştır. Büyükkonuk halkına ise sevgim ve saygım tartışılmaz” demiştir. En kötüsü bir hareketi yapıp arkasında duramayıp yapmamış gibi kendini göstermeye çalışması, sonrasında da yaptığı boykot çağrısının bir Cumhurbaşkanı için “yakışıksız” olacağını ifade etmesi ve Büyükkonuk’taki halka saygısızlık ettiğini de “sayarım ve severim” diyerek örtbas etmeye çalışmasıdır.
Büyükkonuk’ta belediye başkanının demokratik olmayan yaklaşımlarını kabul etmeyen ve hatta kendisine hiçbir zaman oy vermemiş çok insan vardır eminim ki. Hatta belediye başkanına oy verdiği halde belediye başkanının bu konuda yaptıklarını onaylamayanlar da vardır eminim. Halk içinde bireyler hiçbir zaman tekil değildirler çünkü. Çoğunluğun azınlığı ezdiği bir sistemde Akıncı da halka “o adam orda olduğu müddetçe onu seçmemiş olanlarınız da dahil hepinizi suçluyorum ve sizleri de cezalandırıyorum” demektedir. Büyükkonuk’ta Akıncı’ya oy vermiş olanlar da parçası olmadıkları bir zihniyetin zararını görmektedirler. Ona oy veren yoksa durum daha da vahimdir, kendi oy kaygılarına bağlantılı olarak halkı bölüyor demektir.
Akıncı’nın yanındaki pek kıymetli, demokrasi kuramlarından pek haberdar danışmanları kendisini pek iyi yönlendirememektedir. Akıncı’ya düşen görev açık ve seçik olarak o Eko gününe gitmekti. Büyükkonuk’a gittiğinde, belediye başkanına tepkisi varsa bunu ortaya koyabilirdi. Mesela daveti belediye başkanından değil halktan kabul ettiğini vurgulayabilirdi. Seçilmişinin Büyükkonuk’u gerektiği gibi temsil etmemesine rağmen, insanını bundan suçlayacak şekilde bir Cumhurbaşkanı olarak davranamayacağını ifade edebilirdi. Belediye başkanını değil ama halkı kucaklamak için orada olduğunu söyleyebilirdi ve söylemeliydi.
Akıncı bir kez daha egosunu halkının önüne koydu. Bir kez daha egosu için kurunun yanında yaş da yansın dedi.
Seçilmişlerimizin hataları yüzünden memleketimizin ürettiği her değeri dinamitleyenlerin ve seçilmişlerin hatasını vatandaşa mal edip ceremesini adayarısındaki insanımıza çıkaranların kurguladıkları bir yapıya onay vererek nereye ve kime hizmet ettiği sanırım çok açıktır.
Cumhurbaşkanlığı, ego tatmin etme yeri değildir. Ego mego yok! Oy moy hiç yok!