KIBRIS

Ah biz Kıbrıslılar

Okuma yazma oranının yüzde 99 olduğu bir coğrafya.

Üniversiteler adası.

Üniversite mezununu bırakın, sokağa çıkınız neredeyse master’i doktorası olmayan yok.

Her konuda her şeyi bilen, ucundan kıyısından fikir beyan edebilen, zaman zaman da ukalalık sınırlarında gezen veya gezmekten haz duyan çok bilmiş bir toplumuz hani.

Ne kadar da övünsek az.

Mesela, İngiliz dilinde tam karşılığı olmayan sihirli bir sözcük ile tüm işlerin döndüğü bir küçücük ülkeyiz.

“Hallederik.”

Hallede hallede bu hale geldiğimizi de gören ve duyan yok.

Aslında görmek ve duymak istemeyen yok.

Çünkü her işimiz “hallederik.”

Ama örneğin hayatını burada sürdürmeye karar veren bir yabancıya veya yabancı bir yatırımcının sorduğu sorulara “hallederik” cevabının verilmesi ne büyük bir “güvensizlik” olduğu da umurumuzda değildir.

Çünkü, Kıbrıslı Türk bilir ki, “hallederik” cevabını duyması işinin öyle ya da böyle olması demektir, bu küçücük toplumda.

Ama bu sefer, Kıbrıslı Türk sınıfta kalmaya doğru gidiyor.

Çünkü “halledilemeyecek” noktaya gidiyor işler, bu sefer.

Ve bir kez daha anlıyoruz, çok okuyan çok bilmiyor işte.

Ölmeye ve öldürmeye doğru gidiyor, bu umursuzluk.

Dünya Sağlık Örgütü açıklıyor, 185 ülke koronavirüs salgını ile mücadele etmekte.

Doktorlarımız, şu küçücük ülkenin yetiştirdiği tıp insanları, avazları çıktığı kadar bağırıyorlar.

Tehlike de büyük, tehdit de büyük diye.

Kimseye seslerini duyuramıyorlar, kimse de duymak istemiyor.

Önemseyen yok.

Toplum olarak “bir şey olmaz, hallederik” psikolojisi ile tatil modunda ölüme ve öldürmeye yürüyoruz.

Okumakla olmuyor işte.

Üniversite diploması ile de olmuyor.

Master ve doktora ile hiç olmuyor.

Ve bir kez daha üniversitelerin duvarları arasında karıştırılan kitaplarda yazmayan şeyleri yaşayarak öğretiyoruz birbirimize.

Vicdan ve kendi varlığın dışındaki her şeye karşı sorumluluk ile saygı duyabilme erdeminin diplomalar ile verilemediğine tanık oluyoruz.

Bencillik ve benzer zaafların erdem olarak kabul edildiği bir toplum da yaşamanın getirisi değil midir, “hallederik” yaşam tarzının dokularımıza kadar işlemiş olması.

Okuyoruz, dünya ile birlikte yaşıyoruz ama kendi varlığımız dışında kimsenin haklarına da saygı duymamakta direniyoruz.

Bencillikten vazgeçmemekte direniyoruz.

Koronavirüs salgının tehdit olmasını umursamadan, gezip tozuyoruz.

Tüm uyarılara kulak asarak, tatil modunda ölüme meydan okuyoruz.

Başkalarının da hayatlarını tehlikeye attığımızı umursamadan, vicdanımız sızlamadan bencilliğimizin esiri olmaya devam ediyoruz.

Eğitimli olmaktan öte vicdan sahibi insan olmanın erdem olduğunun değerini anlıyoruz.

Etiketlerle kategorilerle yükselen değerimizin aslında sabun köpüğü olduğunu da anlatıyor, tüm yaşananlar.

Vicdan yoksa, kendinden başka kimseye ve çevreye saygın yoksa, sadece birer kağıt parçası olmasından öteye etiketlerin geçmediği de ortada.

Sokaklar, caddeler, yürüyüş yolları, sosyal aktivite alanları, insan seli.

Sosyal medyada başka ülkelerdeki benzer görüntüleri “cahillik” diye küçümseyerek benzerini yaşamak, ne büyük ne yaman bir çelişkidir, aslında.

Ve güle oynaya ölüme ve öldürmeye yürüyoruz.

Diplomalarımızla, vicdansızlığımızla, bencilliğimizle, kendimizden başka herkese karşı tüm saygısızlığımızla.

Ah biz Kıbrıslılar, yine sınıfta kaldık.