7 OCAK’A GİDERKEN ETEKLERDEKİ TAŞLAR DÖKÜLÜYOR

Siyasi aktörlerin sahaya inerek, dört gözle beklediği 7 Ocak erken genel seçimlerine sayılı günler kaldı. Seçim hazırlığında olan parti liderleri safları sıkılaştırdı. Hepsi de seçmenin karşısına çıkarak “Bizi seçin, pişman olmayacaksınız.” Diyor ama bu halk kararını çoktan verdi. Sessiz çoğunluğun sesinden umutluyum.  Bana her ne kadar ‘hayalperest’ deseler de..  “Umut , uyanık insanların rüyası.”  Diyen Aristoteles’e saygılarımızı arzederim. Artık şunu görelim hanımlar beyler!  Yıllardır aynı simalarla, aynı umut pompalayanlar ve iktidara geldiklerinde yapacaklarının çeyreğini bile yapamayanlarla bu yol yürünmeyecek.

Bu öyle bir seçim  olacak  ki; seçmen, onlara “evli evine, köylü köyüne” demesini bilecek.

 Neredeyse aynı ideolojiye sahip hükümet ortakları arasında başından beri kriz olduğu bir gerçek. Zaman zaman bu iç çekişmelerini göstermeseler de; basına sızan haberlerden yolunda gitmeyen şeyler olduğu aşikardı. Bunu neden şimdi dile getirme ihtiyacı hissediyorum? 

Geçenlerde hükümetin ortağı DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, 20 aydır UBP ile iktidarı paylaştığı hükümeti sert sözlerle eleştirdi. Denktaş diyor ki: “DP-UBP Koalisyonunda halkın, sivil toplumun her sıkıntısını dinleyen, çözüm arayan ve çözüm üreten hep DP oldu. Çözüm üreten de biz olduk. Tüm sıkıntılarda ilgili bakanlıklar, başbakan hep sessiz kaldı.”

 Aslında çok uzağa gitmeye gerek yok. Şimdi vereceğim örnek, “hükümetin kırmızı alarm” verdiğini gösteren önemli bir gelişmeydi.

Aralık 2016’daki  Meclis oturumunda Özelleştirme Yasası görüşülürken ki halleri hala gözlerimizin önündedir. Ortaklar özelleştirme yasası konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdi ve DP’li vekiller Meclis’i terk etmişlerdi. Gündemde artık UBP-DP hükümetinin bozulup , bozulmayacağı tartışmaları bulunuyordu.

 Hadi kasedi biraz daha başa saralım.. Bu hükümet zaten başından sallantıya uğramıştı. UBP-DP pazarlığı yapılırken kim Bakanlıkları alacak tartışmalarıyla  gündeme gelmişti..

Ondan sonra şu meşhur 200 dönüm arazi meselesi; Denktaş’ın ortağına küstüğünden, Bakanlar Kurulu’na katılmaması falan filan..

İş buraya kadar geldi. Şimdi S. Denktaş 7 Ocak seçimlerine, deyim yerindeyse eteğindeki taşları dökerek gidiyor; giderken hükümet partnerini eleştiriyor. Haksız da sayılmaz zira Denktaş’ın içinden çıkılmaz denilen sorunlara pratik çözümler getirerek; bürokrasiyi devre dışı bırakması bana göre dikkat çeken bir husus. Bununla birlikte

DP’nin seçim manifestosunun da genç seçmen kitlesini etkileyecek ve onlardan oy almasını sağlayacak bir dizi vaadler var. Baktığımızda öyle her siyasi partinin söz veremeyeceği türden vaadler. Özgürlükçü ve cesur seçim vaadleri. 

Kaldı ki Serdar Denktaş’ın da karakteristik olarak gençlerle uyum sağlama ve onları anlayabilme kapasitesine sahip bir genel başkan.

S. Denktaş keşke seçimlere giderken yaptığı hükümete yönelik eleştirileri, aynı samimiyetle 20 aylık dönem içinde açıklayabilseydi belki şu anda samimiyeti sorgulanıyor olmayacaktı. Ancak yine de eski dosttan düşman olmaz. Zaten siyasetin karakteri böyle değil mi? Dün yaşanan dünde kalmıştır. Neyse ki iki ortağın da tüm anlaşmazlıklara rağmen ortak zeminde tek anlaştıkları konu: statükonun devamı olarak nitelendirilen Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasındaki başarılı rolleri.

Günün Sözü

Her şeyin sonu, ölçünün kaçmasıyla başlar.

Louis F. Celine.