21 ARALIK - KIYAMET GÜNÜ


Antik dönemde, bugünkü Orta Amerika Kıtasında yaşamış olan Maya Uygarlığındaki bir kehanete göre, 21 Aralık 2012 tarihi zamanın sonu veya Kıyametin kopacağı günmüş. Siz bu satırları okurken Dünya’da eğer olağan dışı bir şey yoksa, henüz endişe edecek bir şey yok demektir. Bugün aynı zamanda Mücadele ve Şehitler Haftasının başladığı gün. Kıbrıs Türk Halkının KIYAMETİ yaşamaya başladığı Karanlık Yılların (1963 – 1974) ilk günü.

***********

Kıbrıs Türk Halkının KIYAMETİ nasıl yaşadığını kısaca hatırlayalım:

21 Aralık 1963 günü saat 02.00 sıralarında Rum Polisler Lefkoşa’nın Tahtakale Semtinde araç içindeki Türkleri yoklama bahanesiyle durdurdular. Neden durdurdukları üzerlerine başlayan tartışma üzerine ateş açtılar. Zeki Halil ve Cemaliye Emir Ali isimli iki Türk şehit oldu.

21 Aralık günü sabahı LTL bahçesinde toplanan öğrenciler gece meydana gelen olayı protesto ederken Rum Polisler öğrencilerin üzerine ateş açtılar. Bu olay sırasında Ahmet Abdülkadir ve Mustafa Ahmet isimli iki öğrenci yaralandı. Ayni gün Rumlar Girne kapısında bulunan Atatürk heykeline de ateş açtılar. Öğle saatlerinde 5 – 7 yaşlarındaki Türk çocuklarını Lakadamya’dan Lefkoşa’ya getirmekte olan bir otobüse Rumlar tarafından ateş açıldı.

21 Aralık akşam saatlerinde Lefkoşa’nın Türk mahallelerine ve civarındaki Türk köylerine önceden hazırlıklı oldukları anlaşılan silahlı Rumlar tarafından ateş açıldı. Tahtakele semtindeki bütün Türk evleri boşaltıldı. Bu saldırılar 25 Aralık günü Türk jetlerinin yaptığı ilk ihtar uçuşuna kadar devam etti.

24 Aralık gecesi Rumlar Kumsal bölgesine yaptıkları baskında, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında Görevli Dr. Binbaşı Nihat İlhan’ın evinde, karısı ve çocuklarını öldürüldüler. Aynı gün yoğun Rum saldırılarına maruz kalan Küçük Kaymaklı’daki 5000 Türk’ün tahliyesine başlandı ve tahliye 25 Aralıkta tamamlandı.

24 - 26 Aralık tarihlerinde Ayvasıl’da 14 günlük bebeklerden 70′lik ihtiyarlara kadar 21 Türk, toptan katledilerek kendilerine kazdırılan çukurlara, bir kısmı daha canlı iken atılmış ve üzerleri buldozerlerle örtülmüştü. Bu çukurlar, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün gözlemciliğinde 14 Ocak 1964′te açılmıştır.

23 Aralık’ta Larnaka’da Türk mahallelerine saldıran Rumlar Türklerin mukaveti ile karşılaştılar. Aynı tarihte Girne’ye gitmekte olan iki Türk Rumlar tarafından götürülmüş ve onlardan bir daha haber alınamamıştır. Muhtelif tarihlerde pek çok Türk benzer şakilde kaybolmuş ve o gün ortaya çıkan KAYIPLAR sorunu halen çözümlenmemiştir.

Limasol’da yaşayan Türklere 13 ŞUBAT 1964 günü bu bölgedeki Rumlar hem karadan hem denizden saldırmışlar. Tüm imkansızlıklara rağmen Türk Halkı Rumlara direnmiş ve Limasol Çarpışmaları 2. Plevne Savunması olarak tarihe geçmiştir.

Baf Kasabasında 9 Mart 1964 günü, gün doğarken Rumlar taarruza geçtiler. Taarruz eden Rum kuvvetinin personel sayısı 2 000 kadardı. Baf’ı savunan mücahitlerin sayısı 120 kişiydi. Mücahitler sayıca üstün Rum birliklerine şehitler vermelerine rağmen iki gün direnmiş ve Baf’a Gazilik ünvanı verilmiştir.

Lefke Sancağına bağlı Gaziveren ve Çamlıköy’e 19 Mart 1964 tarihinde saldıran Rumlar, her iki köydeki mücahitlerin direnci ile karşılaşmış ve bu köyleri ele geçirememiştir. Lefke Sancağına bağlı Cengizköy’e 14 Eylül 1964 de saldıran Rumlar burayı da ele geçirmeyi başaramamıştır.

Rumlar Lefke Sancağına bağlı diğer bir köy olan Bağlıköy’ü, 15 Mart 1964 - 15 Kasım 1967 tarihleri arasında muhasara altında tutmalarına ve muhtelif saldırılar yapmalarına rağmen ele geçirememişlerdir.

Karanlık Yıllarda Mücahit Kuvvetlerinin silah ve mühimat ikmali sınırlı olarak, sahilde konuşlu iki Türk Bölgesinden sağlanıyordu. Bunlar dağlık Dillirga kıyılarında bulunan Erenköy ve Yeşilırmak Sancaklarıydı. Bunlardan Yeşilırmak 8 Mart 1964 de başlayan ve 11 Ağustos 1964 e kadar devam eden muhtelif saldırılara başarıyla direnmiştir.

Erenköy, nüfusu ve bağlı köyleri ile daha büyük, ikmalin yapıldığı asıl yer olması ile de daha önemli bir yer olduğundan, Türkiye’de ve başka ülkelerde öğrenim gören Türk üniversite öğrencilerinin gönüllü olarak savunmasına koştukları, askeri önemi büyük bir böge idi. Bunu bilen Rum Kuvvetlerinin Komutanı General Grivas, binlerce askerden oluşmuş büyük bir birlikle buraya saldırdı. 6 Ağustos 1964 tarihinde başlayan saldırılar 8 – 9 Ağustos 1964 tarihinde Türk Hava Kuvvetlerinin yaptığı hava saldırıları ile durdurulmuştur. Pilot Yüzbaşı Cengiz TOPEL, bu saldırılar sırasında uçağı düşürüldüğünden canlı olaarak ele geçirilmiş ve işkence ile şehit edilimiştir.

Rumların Türk yerleşim yerlerine yaptığı saldırılar bu makalede yazılanlarla sınırlı değildir. Kıbrıs’taki nerede ise bütün Türk yerleşim yerlerine muhtelif zamanlarda ve defalarca saldırı düzenlenmiştir. Rumlar bununla da yetinmemiş, çalışma hayatının gereği yalnız veya küçük gruplar halindeki silahsız Türkleri de öldürmüştür. Bu makalenin sınırlı alanı içinde yalnız bu kadarına yer verebildim.

Rumlar Türklerin nüfusça azınlıkta olduğu veya Rum köyleri arasına sıkışmış Türk köylerini göçe zorlamıştır. Bu şekilde 103 Türk yerleşim yeri boşaltılmış ve burada yaşayan Türkler yıllarca çadırlarda ve çok olumsuz koşullarda yaşamaya mahkum edilmiştir. Göçmen durumuna düşen Türklerin sayısının yaklaşık onbin kişi olduğu bilinmektedir.

***********

Erenköy’de Türk Hava Kuvvetlerinin saldırısı ile ağır kayıplar veren Rumlar, silahlı saldırılarla Türklerin direnişini kıramayacaklarını anlayınca, Türk bölgelerinin etrafına barikatlar kurarak Türklerin seyahat özgürlüklerini kısıtlamış, ekonomik ambargoya başlamış, çoğu temel ihtiyaç maddesi pek çol malın Türk Bölgelerine sokulmasını yasaklamıştır.

Türk bölgelerine sokulması yasak malların bazıları: Kereste, taş, kum, çakıl, tel ve kablolar, deterjan, kükürt, akaryakıt, oto yedek parçası, oto lastiği, akü, yangın söndürücüler, naylon, çizme, çizme çivisi, deri, ip, lastik ökçeler, haki kumaşlar, deri ceketler, eldiven, yünlü çoraplar, palto ve yağmurluk, yünlü maddeler, termos, plastik boru, kömür vd.


Bugün utanç barikatları adını verdiğimiz bu barikatlar Türkleri her türlü ekonomik ve sosyal hayattan mahrum bırakarak, özgürlüklerini kısıtladığı gibi, başta eğitim hakkı olmak üzere temel insan haklarını ciddi bir şekilde ihlal etmiştir. Yapılan silahlı saldırılar ve bunun başarılı olamayacağı anlaşılınca uygulanan insan hakları ihlallerinin amacı ne idi? Hiç kuşku yok ki, Kıbrıs’ı bir Yunan adası haline getirmek, kısaca ENOSİS hayalini gerçekleştirmekti.

Karanlık Yıllarda, ENOSİS hayalinin gerçekleşmesi için gözleri dönmüş olan Rumların başka ne gibi insanlık dışı uygulamalara teşebbüs ettiklerini hatırlayalım. Lefkoşa Hastahanesindeki (Rum Türk karışık) Türk hastalara günlerce ilaç ve kan vermeyerek ölüme terk edilmişlerdir. Lefkoşa Merkezi Cezaevindeki Türk mahkumlara günlerce yiyecek verilmemiş, hücrelere kapatılmış ve Rum yaralılara verilmek üzere zorla kanları çekilerek, ölüme terk edilmişlerdir.

Türk ve Rumların eşitliğine dayalı bir ortaklık Cumhuriyeti olan Kıbrıs Cumhuriyetindeki bütün Türk memurlar hiçbir yasal uyarı yapılmadan kovulmuş ve maaşları dahil özlük hakları ödenmemiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkan Muavini olan Dr. Fazıl KÜÇÜK’ün çalışma dairesi yağmalanmış, onun, Türk Bakanların ve milletvekillerinin görevlerine dönmesi yasaklanmıştır.

***********
Mayaların kehaneti gerçekleşseydi yaşayacağımız KIYAMET bundan daha beter olmazdı herhalde. Gökten başımıza ateş ve taşlar yağsa, denizler karaları işgal etse, yer yarılıp bütün uygarlığı yutmuş olsaydı, sadece bir defa ölmüş olacaktık. İnancımıza göre de bu da yüce Allahın takdiri olacağı için, ona şükretmekten ve ona sığınmaktan başka bir şey yapamazdık.

Karanlık Yıllarda, aynı adayı paylaştığımız ve aynı kaderi paylaşmayı umduğumuz komşularımız tarafından bize yaşatılan KIYAMET, aklımızın başımıza gelmesi için yeterli bir uyarıdır inşallah. Ancak yaşadığımız KIYAMET, bizden başka kimseye güvenemeyceğimizi kanıtlamıştır. Kıbrıs’ta insan onuruna yaraşır bir hayat ve güvenli bir gelecek istiyorsak, Karanlık Yıllarda olduğu gibi, Anavatan Türkiye’ye güvenmeyi sürdürmeye, birlik ve beraberlik içinde olmaya, onurlu bir hayat yaşamak için üretmeye, ürettiklerimizi adil paylaşmaya ve dayanışmaya zorunluyuz.

Kıbrıs Türk Halkı; anka kuşu misali külleri içinden yeniden doğarak kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine sahip çıktığı, onu yaşatıp yücettiği sürece, bir daha hiç kimse ona KIYAMETİ yeniden yaşatamaz. Bizim ve bizden sonraki nesillerin onurlu ve özgür bir hayat yaşamasını temin için hayatını veren bütün şehitleri, varoluş mücadelemize katılıp sonsuzluğa göç eden herkesi, rahmetle ve minnetle anıyorum