Son günlerde yine gündeme gelen ve hararetli tartışmalara yol açan seyrüsefer vergisine birde  aflar  eklenince konu toplumun gündemini daha çok işgal etmeye başladı.Basında ,sosyal medyada  en önemliside gezip dolaşırsanız göreceksiniz ki halk arasında konu gündemde.

Belki bir kesim tarafından bu konuda daha çok ses çıkarılıyor diyebilirsiniz ama  bu kesim vergisini düzenli ödeyen kesimdir ve dikkate alınması toplumsal adalet duygusunun zarar görmemesi için diğerlerine göre daha çok elzemdir.

 Tek bir bireyde olsa yapılan haksızlık tüm topluma yapılan bir tehdittir  sözünü hatırlayarak konunun adalet tarafının önemsenmesi gerektiğide ilgililere duyurulur.Yoksa yarın obürgün vergisini ödemeyenler daha kısa zamanda bugünkünden daha fazla çoğalacaktır.

Bu konu nasıl bir uygulama ile  toplumun çoğunluğunun vicdanında kabul görebilir diye  araştırma yaparken sayın Zafer YALÇININ bir yayını dikkatimi çekti.

İsterseniz Zafer Yalçının POTANSİYEL BİR ÇEVRE VERGİSİ OLARAK MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ: AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE ARASINDA KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ  adlı çalışmasından alıntı yapılan  şu satırlara bir bakalım.

Bakalım bakalım AB ve diğer ülkeler ile Türkiyede bu iş nasıl oluyor.Neticede bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp diye bir söz var.


1950’li yıllardan itibaren gelişmiş ülkelerde   büyük bir artış gösteren mal ve hizmet üretimine paralel olarak çevre kirliliği de dünya tarihinde daha önce görülmemiş bir tahribata yol açtı.

Bir yandan, giderek artan nüfus ve üretim, diğer yandan artan nüfusa ve üretime paralel olarak kirlenen çevre ve bozulan ekolojik denge.

 Günümüzde, dünya ekonomisi artan nüfus ve üretimle çevre kirliliği arasında serbest piyasa odaklı optimal bir denge arayışına girmiş bulunmaktadır.

 Çevre kirliliğine yol açan ekonomik faaliyetler incelendiğinde enerji eldesine yönelik faaliyetler birinci sıradayken, ulaştırma faaliyetleri ise ikinci sırada yer almaktadır.
 
Çevre kirliliği ile mücadelede piyasa sistemini bozmayacak, en az devlet müdahalesiyle en az çevre kirliliği sonucuna ulaşılmak istenmektedir.

Bu sonuca ulaşabilmek için son yıllarda geliştirilen en önemli araçlardan biri de çevre vergileridir.

AB içinden doğan ve giderek dünyaya yayılan çevre vergileri, çevreye zarar veren ekonomik faaliyetlerin “kirleten öder” prensibi gereğince piyasa mekanizması içinde optimize edilmesine yöneliktir.
 
Ulaştırma faaliyetleri en önemli ikinci kirletici faaliyet grubunu oluşturduğuna göre, yine bu faaliyetlerin çevre vergileri yoluyla serbest piyasa sistemi içinde çevreye en az zarar verir duruma getirilmeleri mümkün gözükmektedir.

Bu bakımdan özellikle motorlu taşıtların çevreyi kirletici etkisi esas alınarak vergilendirilmesi oldukça önemlidir.

Bu itibarla, AB içinde çok sayıda ülke, 2000’li yılların başından itibaren motorlu taşıtların vergilendirilmesinde CO2 tüketimini esas alan yeni bir vergi tarifesi uygulanmaya başlamıştır.

 Günümüzde 18 AB ülkesinde uygulanan CO2 emisyonunu azaltmaya yönelik motorlu taşıtlar vergisinin olumlu sonuçlar verdiği söylenebilir.

Zira AB, bu tip vergilere karşı toplumda ve ekonomide önemli bir direnç olmadığını görerek 2020 yılında araçlardan yayılan CO2 miktarını km. başına 95 grama indirmeyi hedef olarak belirlemiştir.

 Bu vergilerin uygulanmaya başladığı 2000 yılında bu rakamın ortalama 175 gram, 2010 yılında ise 145 gram olduğu düşünüldüğünde bu düşüncemizin doğru olduğu ortaya çıkmaktadır
 
Etkili bir çevre politikası aracı olmasına rağmen, ülkemizde bugüne kadar AB’ne benzer ciddi adımların atılmadığını görüyoruz.

 2004 yılında 5035 sayılı kanunla MTV’de yapılan değişikle, araçların ağırlığı vergilendirmede bir kriter olmaktan çıkarılmış yerine aracın silindir hacmi ve yaşı temel belirleyici olarak yer almıştır.

Fakat, bu düzenleme AB üyesi ülkelerin aynı zaman dilimi içinde yaptığı düzenlemelerle karşılaştırıldığında önemsiz kalmaktadır. Bugün Türk Vergi Sistemi içinde MTV, özel bir servet vergisi uygulaması şeklinde varlığını devam ettirmektedir.

 Uygulamada, aracın yaşı arttıkça ödeyeceği vergi miktarı azalmaktadır. Motor silindir hacmi büyüdükçe, ödenecek vergi de artmaktadır. Türkiye’de MTV mevcut durumuyla çevre kirliliği ile mücadele edebilecek bir özellik taşımamaktadır. Çünkü aracın yaşı arttıkça teknolojisi eskimekte, yakıt sarfiyatı artmakta ve çevreye daha fazla CO2 yaymaktadır. Fakat, ülkemizde yaşlı araçların sahipleri nispeten ödeme güçleri düşük kesimlerden oluşmaktadır.
CO2 esaslı bir vergilendirmeye geçildiğinde bu kesimler değişiklikten olumsuz etkilenecek ve bir vergi adaletsizliği ortaya çıkacaktır.

Türkiye’de çok kısa zaman dilimi içinde motorlu araçların vergilendirilmesinde CO2 emisyonuna dayanan vergi tarifesi yapısına geçilmesi gerekmektedir. Bu geçişi yaparken mali güç ve adalet ilkelerini birlikte dikkate almak gerekmektedir. Bunun için de, araçların kasko değerlerinin birinci olarak dikkate alınması, kasko değerinin üzerine ise aracın CO2 tüketimine dayanan artan oranlı bir tarife geliştirilmesi, ülkemizde çevre kirliliğiyle mücadele ve sağlıklı nesiller yetiştirilmesi açısından son derece önem arz etmektedir.

2002 yılında AB’ye üye 15 ülkede motorlu taşıtlarda motor hacmini dikkate alan bir kayıt ve tescil vergisi (registration tax) geçerli iken, günümüzde AB’nin 27 üye ülkesinin 18’i CO2 emisyonunu azaltmayı hedefleyen bir vergilendirme sürecine girmişlerdir.

2002’de yürürlüğe giren AB 6. Çevresel Eylem Planı’nda ve Lizbon Stratejisi’nde, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve yenilikçi bir ekonomi yaratmanın temelinde çevre vergilerinin çok önemli bir yere sahip olduğu önemle vurgulanmaktadır.
2002’de yürürlüğe giren AB 6. Çevresel Eylem Planında iklim değişikliğinin olumsuzluklarının bertaraf edilmesinde ve doğal kaynaklarının sürdürülebilir kullanımın sağlanmasında kullanılacak mali araçlar içinde çevre vergileri öncelikli olarak yer almaktadır.

AB’de bugün için uygulanmakta olan çok sayıda çevre vergisi türü olmakla birlikte AB resmi istatistik kurumu EUROSTAT’a göre dört tip çevre vergisi bulunmaktadır. Bunlar; enerji, ulaştırma, kirlilik ve doğal kaynak vergileridir.

AB’nin 18 üye ülkesi, motorlu taşıtların vergilendirmesinde CO2 emisyonu ve yakıt verimliliğini esas almaktadır.

Söz konusu vergilendirme göstergelerinin yanı sıra AB içindeki bazı ülkelerde ödül ve ceza uygulamalarına geçilmiştir.
 Örneğin, Fransa’da km’deki CO2 emisyonu 105 gramın altına düştükçe 5000 Euro’ya kadar ödül uygulanmaktadır.
Ayrıca, 15 yaşını aşan aracını hurdaya çıkarana ilave 200 Euro ödül verilmektedir.

Lüksemburg’ta, km’deki CO2 emisyonu 100 gramın altında olan araçlara 750 Euro vergi teşviği uygulanmaktadır.
Avusturya’da, km’de 120 gramın altında CO2 yayan araçlara yıllık 300 Euro’ya kadar ödül uygulanmaktadır.
 Bunun yanında, 180 gramın üzerinde CO2 yayan araçlara ise gram başına 25 euro ceza uygulanmaktadır.
 
Çalışma ve Dünya gerçekleri ortada .

 Eğer ki toplumda seyrüsefer vergisi konusunda kamu vicdanını rahatlatacak  bir yapı oluşturmak istiyorsanız  çevreyide ve adaletide bu sürece dahil ederek karar üretmek zorundasınız.

Bu bugün yaşadığımız Dünyaya ,Demokratik  yaşama ,aldığınız verginin anlamlı maksatına  insan ve dolayısı ile  ayni zamanda  çevreye verdiğiniz değerinde  göstergesi olacaktır.

Gerisi Toplum size mesajını vermiş zaten.

Zamanında vergisini ödeyene  ödül, ödeme güçlüğü çekene kolaylık ,bilerek ödemeyene ceza.